Bu MHP iktidar hayali bile kuramaz
Başbakan Ahmet Davutoğlu 7 Haziran’dan bu yana azınlık hükümeti dahil bütün koalisyon seçenekleri için samimiyetle ve de centilmence bir çaba harcadı. Ama geldiğimiz nokta itibariyle bir anayasal zorunluluk olan seçim hükümetiyle karşı karşıyayız.
Başbakan Davutoğlu tarafından anayasa gereği her üç partinin de vekillerine bakanlık daveti içeren mektuplar gönderildi. Özellikle CHP ve MHP daha önce açıkladıkları gibi seçim hükümetinde yer almayacaklar. Bir farkla, MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş seçim hükümetinde yer alacağını açıklayarak Alparslan Türkeş’in adına yakışan bir devlet adamlığı örneği sergiledi. Kısacası Türkeş, teröre karşı zorlu bir mücadelenin verildiği şu günlerde ‘sözde’ değil, ‘özde’ bir milli duruş sergilemiştir.
Keşke anayasal bir gereklilik olan böyle bir hükümette diğer MHP’li ve CHP’li isimlerde yer alabilselerdi, bu şu anda Türkiye’nin ihtiyacı olan birliktelik görüntüsü açısından çok değerli bir demokratik kazanım olurdu. Ayrıca da bu partilerin millet nezdindeki itibarını arttıran bir tavır olurdu. Elbette bu tavırlarını da demokrasi içinde değerlendirmek gerekiyor.
Bu tabloda esas sıkıntılı olan Devlet Bahçeli ve diğer MHP’li yöneticilerin akıl ve mantıkla izahı mümkün olmayan tavrıdır. Seçim hükümetinde yer almayı kabul etmeyebilirler, bunun için kimse de onları suçlayamaz. Gerçi MHP’nin kendi tezleri açısından bakıldığında Türkiye’yi HDP’li bir hükümete mahkum ettikleri için kendi seçmenleri açısından bile bu durumun pek de hoş karşılanmayacağı bir vakıa.
Yanlış anlaşılmasın, asla HDP hükümette yer almamalı gibi bir yaklaşım içinde değilim. 6 milyon seçmenin oyunu almış, millet iradesini temsil eden bir partiye ambargo uygulamak kimsenin hakkı olamaz. Ama kabul edelim ki MHP başından beri bu tezi savunuyor. Ama gelin görün ki aynı MHP, HDP’yi hükümete sokmak için adeta çırpınmış ve makuliyet içeren bütün kapıları kapatmıştır.
MHP açısından daha da dramatik olan, Davutoğlu’nun tamamen analasal çerçevede gönderdiği bakanlık teklif eden mektuba verdikleri tepkidir. Eğer bakanlık teklifini kabul etmiyorsanız, başbakanın davetini nezaketle reddedersiniz olur biter, bunun için de kimse sizi suçlayamaz.
Hal böyleyken, MHP’li Ahmet Kenan Tanrıkulu çıkıyor başbakan Davutoğlu’nun anayasal teklifi karşısında adeta “Bu lekeyle yaşayamam” der gibi “Böyle bir teklifin yapılmasını cüret olarak görüyor ve MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevimden istifa ediyorum” mealinde bir açıklama yapıyor.
Böyle bir açıklama Anayasa’ya saygı açısından da, siyasi nezaket açısından da son derece sorunlu bir açıklamadır. Açıkçası Tanrıkulu demek istiyor ki “Partimde böyle bir teklif için bula bula beni bulduklarına göre demek ki ben zayıf bir insanım, ayrıca da Bahçeli’nin hışmına uğramamak için istifa ediyorum.” Herhalde bir siyasetçi için bundan daha traji-komik bir durum olamazdı.
Son derece teknik ve anayasal bir hükümet oluşumu karşısında bile MHP ve CHP’nin bu kadar acemice bir tutum almaları, doğrusu Türk siyasetinin geleceği açısından umut kırıcıdır. Farzedelim ki, 7 Haziran seçim sonuçlarının işaret ettiği koalisyon oluşumuna itibar etmediniz, bütün kapıları kapattınız. Çok açık ki bir erken seçime gidiyoruz, bunun içinde anayasa gereği bir seçim hükümeti kurulacak.
Bu kadarında bile oyun bozanlık yapmanın mantığı ne olabilir? Yarın seçmen karşısına gidildiğinde “Biz koalisyona, azınlık hükümetine, seçim hükümetine karşı çıktık” demek bir övünme vesilesi olabilir mi?
Anlaşılan o ki MHP ve CHP’nin asla iktidar olmak gibi bir niyeti ve arzusu yok. Hatta MHP’nin bir iktidar hayali bile yok…