Cehaletin teşvik edildiği dönemlerdeyiz
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki olup bitenleri akıl ve mantıkla izah etmekte güçlük çektiğimizi söylerken bile içimizde müthiş bir umutsuzluk dalgası yükseliyor.
Yıllar geçse de felaketlerden ders almıyoruz, çünkü yaşadıklarımızın esas sebebinin akıl ve bilimle hareket etmeyi bir türlü beceremediğimizi de bilmiyoruz.
Oysa bu ülkenin insanları deprem dahil bütün felaketlerde tek yürek olup, hem ayni hem de nakdi yardımlar konusunda bir seferberlik havasında adeta birbirleriyle yarışıyorlar.
Bütün bunlar elbette güzel hasletlerimiz, ancak neden böyle büyük bir felaket karşısında yeterli organizasyonu sağlayamadık, neden bir deprem ülkesi olduğumuzu bile bile yıllardır tedbir almayı akıl edip depreme dayanıklı evler yapmayı başaramadık şeklindeki sorular karşısında ne yazık ki verebileceğimiz hiçbir cevabımız yok.
Ne hikmetse böylesi büyük felaketler başımıza geldiğinde ilk aklımıza gelen okulları tatil etmek oluyor, cehaleti teşvik gibi adeta…
Peki neden? Çünkü akla ve bilime inanmıyoruz, daha doğrusu sadece deprem konusunda değil, ekonomik refah toplumu olabilmek, güçlü bir adalet sistemi oluşturabilmek, insanlarımızın sağlığını koruyabilmek için öncelikle akademik düzeyde bilimsel çalışmalara ve bilimsel bir hafızaya ihtiyacımız olduğunu nedense akledemiyoruz. Haksızlık etmeyelim, elbette teorik olarak bütün bunları biliyoruz ama zihin dünyamızda ‘bilim’ önceliklerimiz arasında yer almıyor.
Bu yüzden de bütün kriz dönemlerinde ilk aklımıza gelen okulları kapatmak oluyor. Siyasi iktidarlar açısından bu tür kararların pratik tarafları var elbette. Mesela Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yeni alaturka sistemin kendisine verdiği yetkiye dayanarak KYK yurtlarının depremzedelere tahsisi için üniversitelerin bahar dönemini tatil ettiğini açıklıyor.
Normal demokratik sistemlerde bu tür kararlar eğitim uzmanlarının, kurumsal analistlerin değerlendirmeleri alınarak ve de eksileri-artıları tartışılarak verilir. Ama bizde alaturka sistemin ruhu gereği cumhurbaşkanının lafı üzerine başka laf olmaz, ‘güç bende’ dediğinde kurumlar, kişiler susar…
İşte bugün yaşadığımız problemlerin esas kaynağı tam da bu zihniyet yapısında yatıyor. Maalesef yıllardır ilk okuldan üniversiteye kadar gelişmiş dünya ile rekabet edebilecek bir eğitim sistemi inşa edemediğimiz için dünya çapında hukukçular, ekonomistler, felsefeciler, tıpçılar, yani bilim insanları yetiştiremedik. Gerçi var olanları da değersizleştirip itip-kakarak adeta ülkeyi terk etmeye zorluyoruz ama…
Dünyadaki bilimsel çalışmalar dikkate alındığında görülecektir ki sadece gelişmiş demokratik dünyada değil, otokrat ve diktatöryal yapılarda bile Türkiye gibi bilimsel çalışmalara itibar etmeyen çok az sayıda ülke vardır herhalde. Maalesef iktidarımız akademik özgürlüklerden pek hoşlanmıyor, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki kaliteli üniversitelerimizin değerini düşürmek için ya başlarına liyakatsiz rektörler atıyor ya da onları ‘hain’ kategorisinde değerlendiriyor.
Ama bugün bambaşka bir durumla karşı karşıyayız, üniversiteleri tatil etmek… Bizim dışımızda deprem felaketi yaşayan başka ülkeler yok mu bu dünyada? Elbette var, mesela Japonya… Ama nedense onların aklına “Şu okulları kapatalım da ülkeyi daha kolay yönetelim” gibi cin fikirler gelmiyor hiç.
Her vesileyle Japonya’nın teknolojik gelişmesinden, depremle nasıl bilimsel bir mücadele yaptığından övgüyle söz ederiz ama eğitime verdiği önemi asla hatırlamak istemeyiz.
Mesela ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya'nın Hiroşima kentini atom bombasıyla vurduğu saldırıda 90 bin insan hayatını kaybetti ve felaketten 1 ay sonra eğitime ara verilmedi, sokaklar adeta dersliğe dönüştürüldü. Yıl 2011. Ülkeyi bu kez tsunami felaketi vurdu. Bu depremde tsunamiyle sarsılan Japonya'da yaklaşık 20 bin insanın hayatını kaybetmesine rağmen yine 1 ay sonra spor salonlarında eğitim almayı sürdürdü.
Bu konuda Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu’nun geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında söylediği şu ifadelerin altını çizmek gerekiyor: ''Eğitim bugünü kurtarmak kadar yarını kurtarmaktır. Geleceği kurtarmaktır, bir ülkenin güçlü olmasını sağlamaktır. Dolayısıyla üniversitelerin kapatılmasıyla ilgili kararın tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.''
Eğer bugün yaşadığımız ekonomik krize, fukaralığa, hukuksuzluklara ve depremde bariz bir şekilde ortaya çıkan liyakatsizlik facialarına rağmen, hala temel meselemizin akıl ve bilim fukaralığı olduğunu anlamadıysak, bu ülke için yapılabilecek bir şey yok demektir.