Cemaatlerden kurtulmak çözüm mü?
Gelin hep birlikte devlet ve cemaat ilişkileri konusunda bir zihniyet değişimi adımı atalım ve beyaz bir sayfa açalım. 15 Temmuz’da tarihte hiçbir toplumun başına gelmeyen vahşi bir darbe girişimini yaşadık. Zira o gece yaşananlar bugüne kadar gördüğümüz darbe girişimlerinin hiçbirine benzemiyordu. Üniformalı eli silahlı terörist grup çıldırmış bir halde kendi insanlarını tanklarla ezdi, ülkenin parlamentosunu bombaladı.
Aslında o gece bütün bu vahşet görüntülerini sergileyenler akıllarını ‘cemaat’in lideri olarak gördükleri meczup bir adama ipoteklemiş zavallılar topluluğundan başka bir şey değildi..
Eminim ki 15 Temmuz felaketini yaşayan herkesin zihninde şimdi cemaatler ve tarikatlarla ilgili binlerce soru işareti vardır. Hatta bazıları vicdanları yaralayacak bir üslupla neredeyse bütün cemaatleri potansiyel suçlu ilan etmek noktasına gelmektedir ki, doğrusu bu çok tehlikeli bir adım.
***
15 Temmuz’u cemaatlere indirgeyerek okumak, meseleyi çözmeyeceği gibi sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Oysa biliyoruz ki cemaatler özünde gönül eğitimi veren tasavvufi disiplinlerdir ve toplumsal anlamda çok önemli görevler ifa etmektedirler.
Ayrıca da demokratik hukuk devletinde farklı kimliğe ve inanca mensubiyet, o gruplar için bir kısıtlama gerekçesi olamaz.
Medeniyet coğrafyamızı dikkatle incelediğimizde görürüz ki, tarihimizin en kritik dönemeçlerinde Anadolu’nun gönül erenleri insanların yüreğine dokunarak kırılan umutları yeşertmiş ve medeniyetimizi yeniden ayağa kaldırmışlardır.
Yunus Emre’den Mevlana’ya, Şeyh Edebali’den Dursun Fakih’lere, Ahi Evran’dan Kalenderi dervişlerine ve Hacı Bayram Veli’ye kadar pek çok gönül insanı Selçuklu ve Osmanlı’nın medeniyet inşasında görev almışlardır. Sonrasında da cemaatlerde, gönül ocaklarında yer alan insanlar yüreklerini ortaya koyarak bu topraklara hayat vermişlerdir.
Dolayısıyla bugün ‘cemaat’ kisvesi altında başımıza büyük belalar açan meczup bir adam yüzünden medeniyetimizin manevi mimarlarını bir kalemde harcayamayız.
Evet hiçbir cemaate ve gönül topluluğuna yönelik elbette bir cadı avı başlatılmamalı ama devleti ele geçirmek gibi korkunç bir hırsa kapılan yapılara da izin verilmemeli. Asli görevleri olan gönül eğitimini unutup devlet içinde ‘kurtarılmış bölge’ hayaline kapılan cemaat ya da tarikat kim olursa olsun hemen hepsine karşı gerekli bütün tedbirleri almak elzem hale gelmiştir.
***
Maalesef son yüzyılda zihniyet dünyamızdaki sarsılma sadece cemaat ve tarikatları değil, bütün kurumsal yapılarımızı asli görevlerinden uzaklaştırdığı için ruhani hayatla devlet arasındaki ilişkiyi de çıkar odaklı hale getirmiştir.
Çok dramatik ama, neredeyse cemaatlerin büyük bir bölümü devlette arsa kapatmayı bir ‘hizmet’ yarışı haline dönüştürmüş bulunuyor.
Aslında temel problem devlete istikamet veren iradi aklın zaafa uğramasıyla birlikte devletin asli vasfından, cemaatlerin de gönül özünden uzaklaşmasıdır. Eğer devlet gerçek anlamda devlet olma vasıflarıyla mücehhez hale gelirse, o yapıda hiçbir cemaatin, tarikatın cari olan demokratik hukuk devletinin duvarlarından kaçak olarak atlayıp içeride gizli yapılar oluşturması mümkün değildir.
Bunun için 15 Temmuz’daki FETÖ tahribatından sonra Türkiye’nin önünde çok önemli bir fırsat bulunuyor. Devlet kurumlarını FETÖ virüslerinden temizlerken, liyakati esas alan, hukukun üstünlüğü ve denetlenebilirlik temelinde yeni bir yapılanmayı hayata geçirebiliriz.