Cerablus hamlesi Kandil hisselerini düşürdü ama...
Türkiye’nin ÖSO ile birlikte Cerablus’a yönelik olarak başlattığı Fırat Kalkanı operasyonu, yıllardır Kandil terör tesislerine yatırım yapan aktörlerin hisse senetlerinin değerini düşürdü. Bilindiği gibi PKK Suriye’deki uzantısı YPG üzerinden elde ettiği uluslararası avantajla birlikte büyük hayallere kapılmış, çözüm masasını tekmeleyerek yeniden kanlı eylemlere başlamıştı.
Ama Suriye’de işler çok da PKK’nın hayalleri istikametinde ilerlemedi. YPG işin başında Amerika ve uluslararası koalisyon tarafından IŞİD’e karşı kara gücü olarak hacminin ötesinde bir desteğe mazhar olmasına rağmen IŞİD ilerlemeye devam etti.
Çünkü PYD-YPG güçlerinin esas amacı nihai olarak IŞİD’i geriletmekten çok, Arapları ve Türkmenleri o bölgeden kovarak tamamen ırkçı hayallerle kantonlar oluşturmaktı. Yani ganimet toplamak...
2014 başından şu günlerde sonuna yaklaştığımız 2016 arasındaki PKK-PYD-YPG terör unsurlarının Suriye’deki hareketliliğini dikkatle incelediğimizde, 911 kilometrelik Suriye sınırımızın büyük bir bölümüne fiilen hakim olduklarını görürüz. Aslında bu genişlemenin bir tek bahanesi vardır IŞİD... PYD bu genişlemeyi zaman zaman IŞİD’le çatışarak, kimi zaman da anlaşarak gerçekleştirmiştir.
Türkiye 2013’te yapamadığı Suriye hamlesini nihayet 2016’da çıkarlarını Suriye ile alakalı ülkelerin çıkarlarıyla bir noktada buluşturarak ve de uygun koşulları kullanarak duruma müdahil olmuş ve Suriye’deki ‘PKK dokunulmazlığı’na el koymuştur.
Cerablus hamlesi, hem Suriye’deki çözüm masasının Türkiyesiz olamayacağını fiili gerçeklik haline getirmiş, hem de PKK’nın Türkiye içindeki hareket alanını sınırlamıştır. Bu çerçevede son günlerde TSK’nın özellikle 12 terör kampına yönelik öldürücü darbeleri sonuç vermeye başlamıştır.
Uzun süredir herkesin ittifak halinde olduğu bir gerçek vardı ki, Suriye’de işler yoluna girmeden ya da PKK’nın Suriye’deki terör unsurları kontrol altına alınmadan terör örgütünün Türkiye’deki şımarıklığını önlemek mümkün değildir.
Türkiye terör bağlamında ilk kez Suriye ekseninde önemli bir avantaj yakaladı. Ancak bu halin süreklilik arzedebilmesi için, Türk askeri varlığının uzun süre Suriye’de etkinliğini koruması gerekiyor. Açıkçası PYD ve IŞİD’in gücünün kırılabilmesi için başka bir yol da yok. Zira ÖSO’nun gerek sayısal, gerekse silah anlamında böyle bir mücadeleyi orta ve uzun vadede sürdürme takati bulunmuyor.
İşte tam bu noktada uluslararası dengeler o kadar değişken ve hassas ki, önümüzdeki dönemde çok zorlu bir diplomasi mücadelesi gerektiriyor.
Evet Türkiye Fırat Kalkanı operasyonu ile Suriye masasına elini uzattı ama, Amerika, Rusya ve İran gibi aktörlerin Suriye’ye ilişkin planlarında herhangi bir değişiklik yok. Dolayısıyla burada atılacak her adımın uluslararası aktörleri dikkate alarak atılması gerekiyor.
Unutmayalım, Amerika Suriye’nin şekillenmesiyle ilgili planlarını SDG-PYD üzerinden yürütüyor. Her ne kadar G-20 zirvesinde Erdoğan-Obama görüşmesinde ortaya çıkan ‘işbirliği ruhu’ umut vericiyse de, henüz her iki ülke de PYD’ye bakışları konusunda bir pozisyon değişikliğine gitmiş değiller.
Eğer şu ana kadar ABD-Türkiye arasında IŞİD’e karşı yürütülen ortak mücadele zemini kararlı bir şekilde sürdürülebilirse, Amerika bir akıl tutulması yaşamadığı sürece sınırımızdaki ‘terör koridoru’ konusunda Türkiye’nin hassasiyetlerini gözardı edemeyecektir.
Kısacası Türkiye PKK ve Suriye’deki uzantılarına yönelik önemli bir avantaj yakalamıştır. Ancak bundan sonra sahada ortaya çıkacak sıcak çatışma sonuçları ve diplomatik manevralar, terörle mücadelemizin geleceğini de belirlemeye devam edecektir.