Dolar teferruattır yeter ki ekonomi güçlü olsun
Son aylarda fazlaca ekonomi konuşur hale geldik, doğrusu bu beni biraz endişelendiriyor. AK Parti iktidarı döneminde hep ekonomik başarıları konuşmaya alıştığımız için, şu günlerde özellikle doların siyasetle fazlaca içli dışlı hale gelmesi sanki ‘kriz algısı’nı tetikliyor gibi bir hisse kapılıyorum.
Oysa dolar küresel piyasalarda zaman zaman yükselir, zaman zaman da düşer. Her yükselişe gereğinden fazla bir anlam yüklemenin, ekonominin rasyonalitesiyle bağdaşmadığı kanaatindeyim.
Kaldı ki yapısal anlamda ekonomimizin temelleri sağlamsa, doların çıkışı ya da inişi sadece teferruattan ibarettir. 14 yıllık AK Parti iktidarı döneminde siyasetin imkanlarını daraltan süreçler yaşandı, ekonominin sağlığına yönelik tehditler oluştu. Daha da önemlisi, 2008 yılındaki küresel ekonomik krizin ateşi yüzünden doğal olarak Türkiye’nin üzerinde de kara bulutlar dolaştı.
Ancak iktidar bütün bu süreçleri hem demokratik hem de ekonomik reformlarla kazasız belasız atlatmayı başardı. Açıkçası iktidar yılları boyunca siyasi aklın en pırıltılı örneklerini sunan AK Parti, ekonomide de çok önemli bir tecrübe elde etti. Dolayısıyla AK Parti, şu günlerde oluşturulmaya çalışılan ‘kriz algısı’nı aşmayı da rahatlıkla başaracaktır.
Bütün iktisadi anlayışlar, ekonomiyi siyasetle ilintilendirerek değerlendirmişlerdir. Zaten Türkiye’nin siyasi tarihine daha yakından baktığımızda, son iki yüz yıllık süreçte ekonomi ile siyasetin birlikte mütalaa edildiğini rahatlıkla görebiliriz. Özetle söylemek gerekirse ekonomik gelişme demokrasinin gelişmesiyle birlikte yükseliş kaydetmiştir.
Uluslararası ekonomik kurumlarla ilgili göstergelerin bize söylediği gerçek şudur; eğer hukukun, yargının işleyişinde problem yoksa dövizin yükselmesi, faizin inmesi ya da çıkması gibi kısa vadeli göstergelerin telafisi her zaman mümkündür.
Yeter ki ekonomiye uzun vadede nefes aldıracak yapısal reformları zamanında hayata geçirebilelim. Zira uluslararası ölçekte rekabet edebilecek firmalar oluşturmanın temel şartı da yapısal reformlardır.
14 yıllık AK Parti iktidarının ekonomideki başarı hikayesinin temelinde siyasetteki istikrar kadar demokratik standartların yükselmesinin de büyük payı vardır.
Türkiye son yıllarda gelişmekte olan ülkeler ortalamasında önemli bir yerde bulunuyor. Ancak bundan sonra sürdürülebilir bir iktisadi sistem oluşturabilmesi için belki de sadece ekonomik göstergelerin iyi olması yeterli olmayacaktır. Bununla birlikte insani gelişmişlik endeksinde dünya ortalamasını yakalaması ve teknolojik gelişmeyi sağlayacak eğitim sistemini hayata geçirmesi artık bir zorunluluk haline gelmiş bulunuyor.
Saygın iktisat tarihçilerimizden birisi olan Prof. Dr. Şevket Pamuk T24’te kendisiyle yapılan bir mülakatta bu konuda çok önemli tespitlerde bulunuyor:
“Türkiye’nin geldiği yol kavşağında iktisadi büyüme ile insani gelişme de kesişiyor. Bundan sonra birlikte gitmesi gerek. İnsani gelişme olmadan iktisadi gelişme çok zor.
Ancak toplum, işgücü daha üst düzey eğitim alırsa, daha ileri becerilerle donanırsa Türkiye’nin kişi başına geliri artacak. Yoksa Türkiye ucuz emekle üretilmiş mallar üreten bir ülke olmaya mahkûm olacak. O zaman kişi başına gelirin artması da zor olacak.”
Bütün mesele, içerideki terör belasına ve sınırlarımızdaki ateşe rağmen demokrasinin sınırlarını daraltmadan, adaletin tecellisini sağlayacak bağımsız ve tarafsız bir yargının işleyişini kalıcı hale getirebilmek... Gerisi gerçekten teferruat...