Erdoğan’ın demokrasi elini güçlendirmek
Elbette şu anda bir tek derdimiz var; Türkiye’nin başındaki bu paralel melanetten kurtulmak... Henüz 15 Temmuz kabusunun üzerinden iki hafta geçti, resmi ağızların ifadesine göre de hala tehlike bitmiş değil. Dolayısıyla an itibarıyla devletin içindeki hain yapıları tek tek temizlemeden hiçbir şeyden emin olamayız.
Eminim ki darbeye direnen halkın, muhalefetin ve medyanın desteğini arkasına alan siyasi iktidar, başta ordu olmak üzere bütün devlet kurumlarından bu Pensilvanya terör örgütünü temizlemekte hiçbir tereddüt göstermeyecek ve devleti yeniden inşa edecektir.
Ancak bundan sonra atılacak adımlar çok daha önemli. Zira bu paralel çete aydan ya da başka bir gezegenden gelmedi. Kabul edelim ki bu melanet Türkiye toplumunun içinden çıktı ve bu sistemin çarkları arasında gelişip büyüdü.
Belki de bütün bir siyasal tarihimizi, sistemimizi yeni baştan sorgulayıp ona göre bir istikamet belirlemek zorundayız. Aksi taktirde yarın bir başka cemaat, grup her neyse devletin içinde aynı yollarla palazlanıp yeni bir bela olarak karşımıza çıkabilir.
Bunun için de demokratik siyaseti güçlendirmek, hukuk devleti temelinde güvenilir bir yargı sistemi oluşturmaktan başka çaremiz yok.
Unutmayalım ki liyakatin esas alınmadığı, sistemin zaaflarından beslenip büyüyen bir paralel bela ile karşı karşıyayız. Eğer bugün sağlıklı bir sistem inşa edemezsek, yarın bir başka paralel melanete maruz kalmayacağımızın hiçbir garantisi yok.
15 Temmuz’da yaşadığımız felaket Türkiye’ye çok önemli bir fırsat sunmuş bulunuyor. Buradan yeni bir demokrasi hamlesiyle daha güçlü çıkabiliriz. Tam da bütün siyasi partilerin, medyanın ve daha da önemlisi toplum desteğinin oluşturduğu güçlü rüzgar arkamızdayken bu felaketi fırsata çevirmek mümkün.
Bunun için önümüzde bir tek yol var; farklılıkları korumak kaydıyla siyasetteki hesaplaşmaları, düşünce farklılıklarını bir tarafa bırakarak Tayyip Erdoğan’ın ‘demokrasi elini’ güçlendirmek durumundayız. Bu bir fantezi değil... Eminim ki reel durumu doğru okuduğumuzda Erdoğan’ın toplumsal anlamda nasıl bir gerçekliğe tekabül ettiğini daha iyi görürüz.
Unutmayalım, eğer o gece Cumhurbaşkanı Erdoğan darbeye karşı direniş ateşini yakmasaydı bugün bunları bile konuşamayacaktık.
Ayrıca bir gerçeği yaşayarak gördük ki, maalesef Türkiye’nin Batılı müttefikleri eli silahlı teröristlerin topyekun Türk halkına ve Türk demokrasisine karşı başlattığı darbe girişiminde sınıfta kalmışlardır. Hala da ‘demokrasi tiyatrosu’ oynamaya devam ediyorlar. Türkiye’de demokrasiye sahip çıkma konusunda oluşan büyük mutabakatı bile görmezden geliyorlar. Kim ne derse desin, bu durum Avrupa demokrasilerinin iflasıdır.
Şu anda bir tek takıntıları var; “Erdoğan’sız Türkiye...” Bunun için bütün demokratik değerlerini feda etmeye bile hazırlar. Batı’daki bazı çevrelerin bu takıntılarının arkasında karanlık bir hesap var mıdır onu bilemiyoruz. Ancak geçmişte mesela Irak’a ‘demokrasi getirmek’ adına yaptıkları işgalin o ülkeyi ne hale getirdiğini ve nasıl cinayetler işlendiğini çok iyi biliyoruz.
Şimdi önümüzde uzun ama zor bir süreç var. Önemli olan bu uzun yürüyüşten yeni bir demokrasi başarısı yaratabilmektir. Türkiye Batı’nın demokrasiye olan ihaneti dahil her şeye rağmen, bundan sonra da demokratik hukuk devleti istikametinde yürüyeceğini, 15 Temmuz’da darbeye topyekun direnişin aynı zamanda demokrasiye olan sadakatin en önemli göstergesi olduğunu bütün dünyaya anlatmayı başarmalıdır.