Her şeye rağmen Yenikapı ruhu
Kolay değil, 15 Temmuz’da yaşadığımız travmayı atlatmamız uzun yıllar alacak. Zira hiçbir hesaba kitaba uymayan ve bugüne kadar hiçbir ülkenin başına gelmeyen bir melaneti yaşadık o gece. Doğal olarak devletin, bir daha ülkenin başına böyle bir bela gelmemesi için normal zamanlarla kıyaslanamayacak sert tedbirler alması gerekiyor.
Hepimizin bildiği bir gerçek var ki, demokratik bir ülkenin Kanun Hükmünde Kararnamelerle yönetiliyor olması elbette çok mutlu olunacak bir durum değil. Bu halin hiçbirimizin hoşuna gittiğini söyleyemeyiz ama bu tür tedbirlerin alınabilmesi için ne yazık ki OHAL dışında bir seçenek de yok.
Daha iktidara geldiğinde ilk iş olarak Güneydoğu’daki OHAL’i kaldıran AK Parti hükümetinin herhalde bugün canı öyle istiyor diye bütün ülkede OHAL ilan ettiğini söyleyemeyiz. Memleketin nasıl bir felaketten çıkarak bugünlere geldiğini bizzat yaşayarak gördük ve çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla bu gerçeği dikkate alarak OHAL eleştirilerinin dozunu ayarlamakta yarar var, hakkaniyetli olmak da bunu gerektirir.
***
Ama bütün bunlar, muhalefet KHK’lar konusunda hiç eleştiri yapmasın, iktidarın peşine takılsın anlamına da gelmiyor. Elbette muhalefetin eleştirileri olacak, aksi taktirde bütün partileri iktidarın bir unsuru gibi görmek gerekir ki, böyle bir parlamenter sistem örneği yok.
Son günlerde biraz da Lozan üzerinden özellikle iktidarla CHP arasındaki rüzgarların sert esmeye başlaması, doğrusu ‘Yenikapı ruhu’ açısından biraz endişe verici bir iklim oluşturdu. Kabul edelim ki biraz da politik iklimin tabiatı gereği zaman zaman siyasette tansiyonun yükselmesi kaçınılmaz bir durum.
Ama 15 Temmuz sonrası bizim bir gerçeğimiz var; ülkenin yaşadığı bu travmayı iktidar- muhalefet uzlaşısı, medya ve toplum desteği ile birlikte atlatmak durumundayız.
İşte bu yüzden ‘Yenikapı ruhu’na şiddetle ihtiyacımız var. Bunun için de siyasi muarızlığı hiçbir şekilde kavga ve gerilim ortamına taşımadan, Türkiye’nin temel sorunlarını ve bu süreçten çıkışın formüllerini iktidar ve muhalefetin birlikte üretmesi gerekiyor. Zaten ‘Yenikapı ruhu’nun ete kemiğe bürünmesi de ancak ortak aklın inşasıyla mümkün olabilir.
***
Bu konuda cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Meclis’in 26. Dönem ikinci yasama yılının açılışında yaptığı konuşmada verdiği ‘Yenikapı mesajı’ son derece önemli.
Öncelikle anayasa değişikliğinin hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizen cumhurbaşkanı bir kez daha güçlü bir ‘Yenikapı mesajı’ verdi: “Milletimiz 7 Ağustos’ta Yenikapı’da 15 Temmuz karşısındaki duruşunu sergilemiştir. Bu manzaraya iştirakleriyle siyasi parti ve kurum temsilcilerimize teşekkürlerimi ifade ediyorum. Türkiye’nin ve Türk milletinin vatanı, özgürlüğü söz konusu olduğunda tek ses, tek nefes olduğunun örneği olan Yenikapı ruhunun korunması hepimizin görevidir. Meclisimizin yeni yasama döneminde Yenikapı benzerinin tekrarlanacağına inanıyorum. Bu hepimizin aynı şeyleri düşünüp, söyleyeceği anlamı değildir. İnanç, düşünce, tarz farklılıklarımız mutlaka olacaktır. Bizden beklenen temel konularda birlik ve beraberliğimizi güçlü tutmamızdır. Yenikapı’daki duruşu bu nedenle önemli görüyor ve devamını diliyorum.”
***
CHP’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ilişkin eleştirel tavrı herkesin malumu. Hatta zaman zaman bu tavrını, olağan siyasi üslup sınırlarını zorlayan bir noktaya taşıdığını da biliyoruz. Bütün bunlara rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis konuşmasında polemik yaratacak ve de ‘Yenikapı ruhu’nu zedeleyecek tek bir ifade kullanmadığının özellikle altını çizmek gerekiyor.
Zira yaralarını sarmaya çalışan Türkiye’nin şu günlerde en çok ihtiyaç duyduğu şey siyasal didişme değil, Yenikapı’da milletin gönlüne yazılan ortak akıldır.