Hukukun üstünlüğü yeter, adı demokrasi olmasa da olur
Galiba İslam toplumlarının temel sorunu, yaşadıkları çağın farkına varamamaları. Zihinlerini İslam tarihi içinde idealize ettikleri herhangi bir döneme sabitliyorlar ve dünya yıkılsa bulundukları yerden ileriye bir adım bile atmıyorlar. Çoğu kez idealize ettikleri dönemi tarihsel arka planıyla tanıyıp analiz etmekten de acizler.
***
Somut örnekler üzerinden gitmek gerekirse, mesela belli bir süredir ‘Demokrasi-İslam’ bağlamındaki yazılarıma gelen yorumlar karşısında dehşete kapılmamak mümkün değil. Gerek ‘demokrasi-İslam’, gerekse ‘İslam devleti’ konularında kelimenin tam anlamıyla bir cehalet tablosuyla karşı karşıyayız. Kimse Kur’an’ın mesajının, Hz. Peygamber’in sünnetinin ne anlam ifade ettiği ile asla ilgilenmiyor.
Hemen herkesin zihninde bir İslam devleti kavramı var, ama somut bir örneği yok. Kimsenin Kur’an’ı ve Peygamber’in sünnetini anlama gibi bir zahmete katlanma niyeti olmadığı için herkes bolca hamaset üretiyor.
Ve en kolay söylenen cümle: ”Boş verin demokrasiyi, Kur’an’da her şey var, yönetim işlerini de Batılılardan mı öğreneceğiz?” Evet, İslam hayatın her alanını kuşatan bir rahmet dini. Dolayısıyla yeryüzündeki bütün toplumlar İslam’ın hitap halkasındadır. Bu yüzden de adaletin gerçekleşmesi, zulmün, haksızlığın ortadan kaldırılması için temel doğruları vazetmiştir.
Ancak İslam, insanların nasıl bir toplum hayatı oluşturacaklarını, hangi mimari anlayışla şehirler kuracaklarını, ne tür ziraat teknikleri uygulayacaklarını, nasıl bir teknoloji geliştireceklerini ve bunları hangi siyasi modelle yapacaklarını dayatmaz. Çünkü sözünü ettiğimiz bütün bu alanlar, her çağın kendi kültürel ve sosyolojik şartlarına göre değişkenlik arz etmektedir.
Önemli olan hakkın ve hukukun sağlanmasıdır, dünyanın tanzimi ve yönetimi beşeri iradenin işidir. Yani dinin doğruları esastır ama dünyayı insanlar yönetecektir. Değerli İslam düşünürü Fazlur Rahman’ın Mevdudi’ye söylediği şu ifade son derece anlamlıdır: “İslam devleti dediğimizde, haşa Allah gelip yönetmeyecek, yine kusurlu insanlar, bizler yöneteceğiz.”
Meselenin özü budur... Bu bağlamda, demokrasiyi zihinlerinde kötücül bir kavram olarak görenlere çok samimi bir teklif; boş verin demokrasiyi, sonuçta o sadece bir yönetim modeli... Siz adaletin tesis edildiği, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, hakların ve özgürlüklerin teminat altına alındığı, tıpkı Hz. Ömer örneğinde olduğu gibi yönetenlerin hesap verebilirliğinin sağlandığı, kuvvetler ayrılığına dayanan şeffaf bir devlet modeli oluşturun, adı demokrasi olmasa da olur...
***
Ancak kabul etmek gerekiyor ki, İslam toplumları bugün gerek dini düşüncede, gerekse pozitif bilim alanında hoşgörülü, sivil ve özgür bir tartışma ortamından mahrumdur. Zengin bir tartışma ortamı olmadan bilim insanlarının dünya ölçeğinde bilim üretmeleri de, ulemanın dini alanda derinleşmeleri mümkün değildir.
Günümüzde dinle siyaset, dinle ideoloji o kadar iç içe geçmiş durumdalar ki, böyle bir iklimde ne yazık ki sahih bir İslam anlayışının gelişmesine imkan yoktur. Hal böyle olunca da İslam toplumları bilgiye göre değil, ‘manevi işaretler’e göre şekillenmektedirler. Eğitim, bilim ve düşünce alanında trajik bir fukaralığa mahkum olan günümüz İslam ülkelerinin dinin özünü kavramaları mümkün olmadığı gibi, demokrasiyi anlamaları da pek mümkün gözükmüyor.