İçimizdeki hapishaneler
Arjantin’de doğup Paris’te ölen, kimine göre bir deli, kimine göre genç bir dahi olan Lautremont 24 yıllık kısacık ömründe önemli şiirler yazmış bir şair. “Maldoror’un Şarkıları”nı her okuduğumda içimde fırtınalar kopuyor, onu kıskanıyorum. Aragon’un ifadesiyle: Maldoror’un birazcık tadına bakınca, bütün şiir yavanlaşıyor.
Bazen dünyaya kafa tutmayı, bu yüzden de kıyameti ya da yıkımı seçmeyi çok isteriz. Belki de bu, deliliğin sınırında isyanla tevekkül arasında başımıza gelen en zor sınavdır.
Galiba modern dünya, hiç farkına varmadan hepimizin içinde hapishaneler kuruyor. Ve artık Michel Faucault’un belirttiği gibi ceza bedenimize değil, ruhumuza uygulanıyor. Bilindiği gibi Faucault Hapishanenin Doğuşu kitabında modernizmle birlikte cezanın, insan bedenine uygulanma sınırlarından çıkıp ruhuna uygulanan bir sistem haline geldiğini söyler. Buna paralel olarak da hapishanelerin ve modern kapatma yerlerinin inşa edilmeye başlandığını anlatır.
***
Her ne kadar modern hapishanenin doğuşuyla birlikte bedenlerimiz doğrudan cezanın hedefi olmaktan kurtulmuş gibi gözüküyorsa da, ruhlarımıza örülen duvarlar her gün daha da yükseliyor. Ve şimdilik bu karanlık duvarlardan kurtuluş yok gibi...
Tıpkı fillerin ölmeden önce, kulaklarını düşürüp umutsuzluk içinde hortumlarını kaldırarak çölde son bir kez gökyüzüne bakmaları gibi, içimizdeki hapishanede hiçbir zaman göremeyeceğimiz bir gökyüzü arıyoruz.
Dostlarımıza, sevdiklerimize olan hasretimiz karanlık duvarların ardında her gün biraz daha soluyor. Kimse dönüp bakmıyor içimizdeki zindanda kopan fırtınalara... Hayat bir keder esintisi gibi silinmez izler bırakarak geçiyor derinlerden sarsılmış ruhumuzun üzerinden.
***
Ölümün bile bir farkındalık yaratmadığı bu acayip dünyada, kalbimizden başka bir tesellimiz kalmamışsa elimizde, belki de her şey boşunadır. Eğer kardeşlik ve barış gibi değerlerin hala kalbimizde bir karşılığı varsa, henüz hayata dönüşten umut kesilmemiş demektir.
Kim bilir belki de “Maldoror’un Şarkıları”nda “Bir masal değildir kardeşlik” diyen Lautremont haklıdır. Ama yaşadığımız yüzyılın vicdanları yaralayan zalimlikleri, kardeşlik ve barış iklimini zehirlemeye devam ediyor. Şimdilik en acı gerçeğimiz bu.
Galiba yaşama dair bütün bildiklerimizi ve umutlarımızı toparlayıp yeni bir başlangıç yapmak durumundayız. Zira yenildiğimizi sandığımız anlarda bile yaşama dair hep yeni bir hikaye var demektir.
Şimdi oturalım ve her şeyin sarı, belirsiz, tuhaf biçimlere girdiği, ay ışığının denize indiği tenha köşelerde kendimizle baş başa küçük dualarımızı mırıldanalım.