Kalbime dokunan şiirler ve Miles Davis şarkıları

Hayat boyu unutulmayacak geceler vardır, bu bazen ağlamayı durduramadığınız gecelerdir, bazen de hiç bitmesini istemediğiniz Miles Davis şarkıları gibi bir şey… Elime rahmetli İlhami Çiçek’in “satranç dersleri” kitabını alıp tam Miles Davis dinlemeye başlamıştım ki kitabın sayfaları arasında gezinirken şu dizeler kalbimin tam ortasına döküldü adeta…

/Ağlayanları severim ve güzeldir ağlamak

denebilir ki-

bir insan ençok ağlarken güzeldir

vakit de akşamdı dışarda kar vardı

kar yüzyıllardır alabildiğine vardı

insanlar doğar konardı konar göçerdi

sonra o bütün resimlerini yırttı-

birden kaybolmuştu

arıyor diye duydum bir şeyi

belki derin bir gök resmini

ye’si biçen o eşsiz kılıncı gürbüz hamleyi/

Şiir bittiğinde yaşadığımız dünyanın ve ülkenin gerçekliği bir tokat gibi indi yüzüme… Bu kelimeyi hiç sevmiyorum ama kullanmak zorundayım ”zor günlerden geçiyoruz…” 1990’ların çete-mafya görüntülerinin o dehşet verici karanlığın yaşadığımız şu günleri yeniden kirletir hale gelmesi fena halde canımızı sıkıyor. Her ne kadar ülkeyi yönetenlerin umurunda olmasa da bizim umurumuzda.

Maalesef bu pisliklerden kaçıp gidebileceğimiz başka bir ülkemiz de yok. Sonuna dek burada kalacağız, ama nasıl tahammül edeceğimizi de bilmiyoruz.

Tek bildiğimiz, önlemeye gücümüzün yetmediği kötülüklerin etrafından dolanarak her zaman ruhumuzu aydınlatan sanatın-edebiyatın, müziğin muhteşem dünyasına sığınmak.

Eğer kötülüklerin kalbinize dokunduğu anlarda sığınacak bir liman ararsanız, tıpkı yılkı atlarının toynaklarından arta kalan sesin rengiyle rüzgarın sesinin buluştuğu gecenin yalnızlığında cazın efsane ismi Miles Davis’in “Kind of Blue” albümündeki şarkılara bırakın kendinizi…

Tecrübelerimden biliyorum ki zor zamanlarımda ruhumu özgür kılan caz müziği, her zaman kalbime ferahlık veren bir rüzgar gibi yetişmiştir. Kuşkusuz özel bir tercih belki ama benim açımdan Miles Davis cazın en özel, en etkileyici ve de devrimci ruhlarından birisidir.

Tüm zamanların en iyi caz albümü olarak kabul edilen Miles Davis’in “Kind of Blue” albümü, sadece kendisinden sonra gelen caz müziği türlerini değil, aynı zamanda rock ve klasik türleri de etkilemiştir. Eminim ki romantik, melankolik ve melodik yapısıyla “Kind of Blue” caz sevmediğini söyleyenlerin bile kalbinde mutlaka bir iz bırakacaktır.

Çünkü o dâhilere özgü bir içgüdüye sahipti… Farklı şeyleri denemekten hiç vazgeçmedi, kendisinden iyi olsalar bile yetenekli müzisyenlerle çalışmaktan hiç çekinmedi ve her yaptığı denemeden mutlaka bir güzellik çıkarmayı başardı.

Yaklaşık iki yıldır pandeminin hayatımızı esir aldığı günler yaşıyoruz. Kuşkusuz normal bir hayatı özlüyoruz ama en çok da müzik festivallerini ve açık hava konserlerini… Bugünden bakınca o kadar uzak ki, sanki bir daha hiç konser izleyemeyeceğiz gibi bir hisse kapılıyor insan. Bu yüzden de hayat boyu unutulmayacak caz gecelerine takılıyor aklım…

Mesela 1988’in İstanbul caz festivali. Kimler yoktu ki o festivalde, Paco de Lucia, Jan Garbarek, Al Di Meola, Larry Coryell, Joan Baez, Dizzy Gillespie, Astor Piazzolla ve Miles Davis… 18-19-20 Temmuz’da üç gece üst üste Açıkhava tiyatrosunda çalan Miles Davis’i sadece bir gece dinleme şansını yakalamış fanilerden birisi olduğum için çok mutluyum. Şimdiki aklım olsaydı herhalde üç geceyi de kaçırmazdım. Zira 1991’de bu dünyaya veda eden Miles Davis bir daha İstanbul’a gelemeyecekti…

Şimdi gel de o caz gecelerini özleme…

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum