Kalemimizi kırdıklarını sanıyorlar
Son günlerde üzerimize çöken darbe ve terör felaketi gösteriyor ki Türkiye’yi rahat bırakmayacaklar. Bu çerçevede neredeyse her gün canımızı sıkan şöyle bir cümleye muhatap oluyoruz: Bir yerlerde kalemimiz kırılmış ve bizi müthiş bir yalnızlığa terk ediyorlar. Yakın dönemde yaşadığımız badireler üzerinden konuşulduğunda belki böyle düşünülebilir, ama bunu asla kabul edemeyiz.
Yaklaşık bir yıldır Güneydoğu şehirlerinde hendek ve barikatlarla işgal provası yapan PKK’nın son azgınlığına karşı operasyonlar yürütüyoruz. Bu kararlı mücadele ile şehirleri terör unsurlarından temizleyip tam PKK’nın bileğini büktük derken, bu kez de 15 Temmuz gecesi eli silahlı üniformalı teröristler milletin kalbine ihanet hançerini saplamakta tereddüt etmediler.
Halkın tanklara meydan okuyan sivil direnişi, siyasi partilerin ve medyanın kararlı duruşu ile bu Haşhaşi ihaneti de püskürttük. Ancak Türkiye’yi istikrarsızlaştırmakta kararlı hainlerde oyun hiç bitmiyor.
Önce 15 Temmuz’da pusuda bekleyen PKK doğrudan polisi hedef alan katliamlara başladı. Ve sonra bilindiği gibi insanlık katili IŞİD Gaziantep’te çoğu çocuk ve kadın 54 vatandaşımızı bombalı saldırı ile katletti.
Son üç gün içinde de önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu PKK saldırısının hedefi oldu, sonra da Cizre’de PKK 11 polisimizi şehit etti.
Kısa aralıklarla bir ülkenin başına gelebilecek en büyük felaketleri yaşadık. Her birinin uluslararası ölçekte partnerleri bulunan devasa çaptaki saldırıları sadece ’terör’ tanımı ile izah etmek mümkün olmadığı gibi akla ve mantığa da ihanettir.
Eğer bu saldırılar Batılı ülkelerden birinin başına gelseydi, emin olun ki dünya ayağa kalkardı. Başta Amerikan Başkanı olmak üzere bütün dünya liderleri aynı gün acıyı paylaşmak üzere o ülkede olurlardı.
Oysa bütün bu felaketler toptan bizim başımıza geldi, ama ne Avrupa’nın ne de Amerika’nın kılı bile kıpırdamadı. Bırakın acımızı paylaşmayı, maruz kaldığımız saldırılardan dolayı neredeyse bizi suçlayacaklardı. Hatta bazıları suçladı bile.
Peki, neden Türkiye’yi yalnız bıraktılar?
Türkiye NATO üyesi olan bir ülke ve ağır aksak da olsa AB ile tam üyelik müzakereleri yürütüyor. Böylesine zor zamanlarda teröre karşı Türkiye’nin yanında duramayacaklarsa müttefik ve dost olmanın yükümlülüğünü nasıl izah edecekler...
Şu ana kadar ortaya çıkan manzara gösteriyor ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘temenna çekmeyen’ siyasi duruşundan pek memnun değiller.
Eğer 15 Temmuz gecesi darbeciler başarılı olsalardı, muhtemelen ‘Erdoğan’dan kurtulacakları’ umuduyla mutlu bile olacaklardı.
Tayyip Erdoğan’ın siyaset tarzını ve liderlik duruşunu sevmeyebilirsiniz. Hatta demokratik yollarla gidişini de isteyebilirsiniz. Ama eğer istemediğiniz bir liderin gidişi için terör ve darbeden medet umar hale gelmişseniz, burada sadece demokrasi ahlakı açısından değil, patolojik olarak da ciddi bir sorun var demektir.
Hepimizin hafızalarına nakşolmuş bir gerçek var ki, Türkiye tarih boyunca çok önemli tecrübeler ve büyük acılar yaşamış bir ülke. Bugün başımıza gelen belalardan da çıkmanın bir yolunu elbette bulacağız. Zira bu ülkenin devlet aklı ve tarih içinde kazandığı tecrübeler terörle mücadeleye yetecek zenginliğe sahiptir.
Şunu herkes bilmeli ki, bugün üzerimize salınan terör örgütlerinin şifrelerinin hangi merkezlerle irtibatlı olduğu ortaya çıktıkça bu ülke insanının barışa ve demokrasiye olan inancı daha da güçlenecektir. Ayrıca unutulmamalı ki, Türkiye söz konusu olduğunda ‘demokrasi hafızası’nı kaybeden Batılı müttefiklerimize rağmen Türkiye demokrasi hattında kalmaya devam edecektir. İnanıyorum ki, kalemimizi kırdıklarını sananlara inat Türkiye toplumu sivil demokratik bilinç ve ortak akılla bu alaca karanlık dönemden çıkmayı başaracaktır.