Kılı kırk yaralım ama pisliği temizleyelim
Öylesine belalı bir terör örgütüyle mücadele ediyoruz ki, dünyada bildiğimiz anlamda hiçbir klasik terör örgütüne benzemiyor. Açıkçası kravatlı, üniformalı, iyi eğitim görmüş ama zihinlerini insanlara yönelik şeytani planlar yapan Mehdi kılıklı bir adama ipoteklemiş bir güruhtan söz ediyoruz.
Yıllarca gizlenerek, takiye yaparak, dini değerleri kullanarak solcusundan liberaline, İslamcısından milliyetçisine kadar herkesi ‘diyalog’ ve ‘uzlaşma’ gibi kavramların arkasına gizlenerek amiyane tabirle kafeslemiş FETÖ adlı bir münafıklar örgütü var karşımızda.
Hiç öyle hafife alınacak, ‘nasıl olsa üstesinden geliriz’ diyerek zamana yayılarak halledilecek bir tehlike değil bu. Kesinlikle ciddiye alınması gereken bir tehlike. Bu yüzden de hiçbir şekilde itibarsızlaştırmaya tahammülü olmayan, adalet terazisinin hassas tarttığı çok önemli bir yargısal mücadele gerekiyor.
15 Temmuz’da suçüstü yakalanan örgütün görünen kısmıyla mücadele tabiatı gereği biraz daha kolay. Esas zor olan kısmı yıllarca gizlenerek, hedefe giderken her yolu meşru gören, devletin ve toplumun bütün katlarına adeta bir virüs gibi yayılan büyük gövdeyle mücadeledir. Zira bu örgüt, dünyada bir eşi benzeri daha olmayan, zamana ve zemine göre kamufle olabilen bir özelliğe sahip.
Özellikle de hala kamuda ve ağırlıklı olarak da orduda azımsanmayacak bir güce sahip oldukları dikkate alındığında mücadelenin ehemmiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
***
İşte tam bu noktada aman ‘kurunun yanında yaş da yanmasın’ hassasiyeti devreye giriyor. Sonuç itibarıyla onbinlerce gözaltı ve tutuklamanın olduğu bir davadan söz ediyoruz. Doğal olarak böylesine büyük hacimli bir mücadelede, işin tabiatı gereği bazı hataların olması kaçınılmazdır diyebiliriz. Ama şu günlerde hayatları boyunca FETÖ ile hiçbir ilgisi olmamış bazı isimleri de birilerinin gammazlamasıyla çuvalın içine atıp memuriyetten el çektirmek ya da gözaltına almak akılla, vicdanla ve adaletle izah edilemez.
Bu süreçte üzerinde titrenilmesi gereken, hataların asgariye indirilerek yargısal mücadelenin kalitesinin korunmasıdır. Unutmayalım, FETÖ’cülerin yaptığı kumpaslar yüzünden Ergenekon ve Balyoz davaları itibarsızlaştırılarak kurunun yanına yaşlar da katıldığı için gerçek darbeciler paçayı yırtmıştır. Ve bu davalarda adalet terazisinin şaşması yüzünden yaşananlar, hala Türkiye’nin kanayan bir yarasıdır.
Çok iyi biliyoruz ki bu örgüt, şu anda bile devam eden mücadeleyi sabote etme, kumpaslar düzenleme kabiliyetine sahiptir. Ayrıca tıyneti de buna müsaittir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün valilere yaptığı konuşmada durumun hassasiyetine dikkat çekerek önemli bir uyarıda bulundu: “Sizden ricam bu konuyla ilgili dikkatli araştırmalar yapmanızdır. Memurları açığa almada yarışa girmenizi istemiyorum. Sadece adil davranmanızı istiyorum. Değerlerimizde zulüm yoktur. Ne tek bir terör örgütünün devlet içinde kalmasına, ne de tek bir mazlumun zarar görmemesini sağlayacak hassasiyetle hareket etmelisiniz.”
***
Aynı şekilde valilerle bir araya gelen Başbakan Binali Yıldırım da sürecin hassasiyetine dikkat çeken benzer uyarılarda bulundu: “İntikam duygusuyla değil adaletle hareket edeceğiz. Bu mesaj karar verecek herkese. Hakimler de dahildir, valiler de dahildir. Biz yurdun her köşesine tek tek gidip acaba doğru mu, yerinde mi kontrol edecek şansımız yok. Sizlerin adaletine, ferasetine güvenmekten başka şansımız yok. Kılı kırk yaracaksınız.”
Hiç tereddütsüz şunu söylemek lazım; 15 Temmuz’daki ihanetin hesabını sormak bu ülkeye ve millete bir vefa borcudur. Ayrıca milletin beklentisi de bu örgütün devletten tümüyle temizlenmesidir.
Ancak bu kravatlı teröristler memlekette öylesine bir kirlilik oluşturdular ki, bunları temizlerken bile üzerimize pislik bulaştırmaktan çekinmeyeceklerdir.
İşte bu yüzden pisliğin üzerimize sıçramaması için son derece hassas davranmak gerekiyor. Zira bunlar hiç tahmin edemeyeceğimiz bir şekilde kendilerini gizleyerek, parmaklarını masumlara doğrultup “İşte bak bunlar da FETÖ’cü” gibi bir münafıklıkla etrafa pislik bulaştırabilirler.