Kıyamet günü ya da çiçekler açan ölüm…

Ünlü Alman şair Novalis’in “Geceye Övgüler” kitabındaki şiirlerle gecenin şarkısını sabahla buluşturmaya çalışıyorum. Ve tabii ki Franz Liszt’in “Totentanz” (Ölümün Dansı) müziği eşliğinde…

Bilindiği gibi Liszt özellikle ölüm ile dans temalarına hayranlık duyan bir müzisyendi. Önemli bestelerinden Totentanz da ölümün dansı örnekleri arasında yer alan nadide bir eserdir. Piyano ve orkestra arasındaki uyumun muhteşem ahengini temsil eden bu eserde Gregorien ilahilerinden gelen dies irae (kıyamet günü) ezgisi sıklıkla tekrarlanmaktadır.

Aslında yüzyıllardan bu yana sanat ve edebiyat eserlerinde ‘ölüm’ ve ‘kıyamet’ imgesi farklı biçimlerde yer almaktadır. Özellikle şiir, müzik ve resimde betimlenen bu temalar hem sanatsal yaratımı insan zihninde bir üst makama taşımış, hem de ruh dünyamızı zenginleştirmişlerdir.

“Orta Çağ Avrupası’nda oldukça yaygın olan ‘ölümün dansı’ teması ilk kez etrüsk mezarlarında gözlemlenen iskeletlerin dansı ve ölümün insanların kulağına çaldığı keman tasvirleriyle başlamıştır. 15. yüzyılda St. Paul Katedrali’nin freskleri bu imgelerle resmedilmiş ve şair Lydgate 1559’da yayımlanan Kraliçe Elizabeth’in Dua Kitabı’nda yer alan mezmûrlarda ölümün dansına sıklıkla yer vermiştir.” (Klasik Müzikte Ölüm, Öykü Yanık) Alman ressam Hans Holbein’in 1538’de yaptığı Ölümün Dansı eseri de dahil olmak üzere pek çok örnekte ölüme ilişkin benzer imgeleri görmek mümkündür.

/Ritmiktir ecelin sesi, zig ve zig ve zig,
Tabutu tıngırdatır topuklarıyla,
Gece yarısı oynar ölüler dans alanında,
Gıcırdar kemanları, zig ve zig ve zag.
/

Sadece Liszt’in müziğinde değil, Rahmaninov’un “The Isle Dead” (Ölüler Adası) eserinde de “Dies İrea” ezgisine bağlı kalınmıştır. Rahmaninov bu eserini İsveçli ressam Arnold Böcklin’in tablosundan esinlenerek bestelemiştir. Mahler’in 2. ve 4. Senfonisinde de benzer ölüm imgesi yer almaktadır.

Liszt’i, Mahler’i ve Rahmaninov’u dinlerken Novalis’in şiirlerini okumak gecenin cennetinde uçmak gibi bir şey benim için… İstersiniz ki aşkın o gizli kurban ateşi sonsuza dek hiç sönmesin. Çünkü gecenin hükümranlığı sürdükçe sonrasızlıktır uykunun zamanı… Öyle ki Novalis’i okurken kendinizi hep bir uçurumun tepesinden aşağıya bakan birisi olarak hayal edersiniz, zira Novalis romantizmin zirvesidir, sınırları aşmakta hiç zorlanmazsınız.

20. yüzyılın en önemli Alman yazarlarından Hermann Hesse’nin Novalis üzerine yazdığı şu satırlar, Novalis romantizmini tarif etmek için yeterlidir sanırım: “Hölderlin ve Nietzsche, yaşam artık kendileri için olanaksızlaştığında, deliliğe çekilirken, Novalis ölüme çekilir; ancak bu, kendini dehaya çok sık ve zorla benimseten, intihar biçiminde bir ölüm değildir; Novalis, kendini bilerek içinden yakar- bu büyülü, erken gelen, çiçekler açan ve olağanüstü üretken bir ölümdür.” (Geceye Övgüler, çev. Ahmet Cemal, s.xiii)
Novalis’in şiirlerinde acının vahşi darbeleri arasında ölüme duyulan özlem, cennetin kıyılarında son bulur…

/Ölüme duyulan özlem
Şimdi aşağıya, toprağın kucağına,
Işığın ülkelerinin kucağına,
Neşeli bir yolculuğun işaretleridir
Acının öfkesi ve vahşi darbeleri.
Varıyoruz küçük bir kayıkla hızla
Cennetin kıyılarına

...........................

Ve çocuklar, cennetin uğruna
Acıyı ve ölümü istemekteydiler.
Haz ve yaşam dile gelse bile,
Kimi yürek de kırılmaktaydı aşkın hüznüyle.
O eski zamanlar ki, gençliğin ateşine
Kaptırmıştı kendini Tanrı bile./

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum