Liberal demokrasinin deccalı Trumpgiller mi?

Liberalizmle demokrasi arasındaki gerilim yüzünden özellikle demokratik değerler anlamında ortaya çıkan adaletsizlikler arttıkça liberal demokraside de derin fay hatlarının varlığı artık gizlenemez bir noktaya geldi. Dolayısıyla bugün gerek Avrupa’da, gerekse Amerika’da yükselişe geçen ırkçı dalganın üzerinde sörf yapan yeni popülizmin köklerini biraz da bu değerler aşınmasında aramakta yarar var. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse, artık liberal demokrasinin yeni deccalı Trumpgiller...

Malum, Deccal İslam mitolojisine göre ahir zamanda insanları inancından saptırarak kötülüğe ve sapkınlığa yönelteceğine inanılan ve şeytanı temsil eden varlıktır. Bu varlık Hristiyan eskatolojisinde Antichrist, Yahudi eskatolojisinde ise Armilus karşılığı olarak bilinir.

İşin teolojik boyutunu bir tarafa bırakacak olursak; şimdi dünyanın en önemli sorusu: Trumpgillerle nasıl bir geleceğe doğru yol alıyoruz?

***

Zira popülist liderlerle kabus giderek büyüyor. Trump’ın Amerikan Başkanı olmasıyla birlikte bütün dünyada popülist dalganın yükselişe geçmesi özellikle Avrupa’daki liberal demokrasilerde derin endişelere yol açmış bulunuyor. Kuşkusuz Trump’ın özellikle Müslümanlara ve göçmenlere yönelik ırkçı uygulamaları ve nefret siyaseti zihinlerde bir korku imparatorluğu endişesi doğuruyor.

Ancak bu yeni durumu Trump ismi üzerinden okumak, tehlikenin sadece görünen yüzüne işaret etmekten öte bir anlam ifade etmeyecektir.

Biliyoruz ki Trump’ın ırkçı siyaseti, demokratik değerleri aşındıran, toplumsal iradeyi çıkarları uğruna ikincil düzeye iten liberal ukalalığın günahları üzerinde yükselmektedir.

Bu tavrın en dramatik örneğini Mısır’daki Sisi darbesinde gördük. Ne yazık ki Batı’nın liberal demokrasileri halkın demokrasi taleplerini dikkate almayı değil, sekülerizmin temsilcisi olarak gördükleri Sisi cuntasını mazur ve makul görmeyi tercin etmişlerdir.

Liberal ukalalığın bundan daha mücessem bir örneği olabilir mi? Her türlü demokratik değer, kural ve normlarla bağlarını koparan liberal demokrasilerin bugünkü halini çok somut biçimde tarif ettiğine inandığım John Keane’nin “Şiddet ve Demokrasi” kitabındaki şu satırların altını çizmek istiyorum: “İş anlaşmaları ve jeopolitik hesaplarla ikna edilen demokratik hükümetler -yakalanıp hesabı sorulmadığı sürece- İdi Amin ve Joseph Mobutu, Saddam Hüseyin ve İran Şahı gibi kan emici despotların yardımına koşarlar.”

Galiba liberalizmle demokratik değerler arasındaki hatların kopukluğu tamir edilmeden, bütün dünyada sayıları giderek artan Trumpgilleri durdurmak pek mümkün gözükmüyor.

***

Galip Dalay pazartesi günü Karar’daki köşesinde Trump ve Avrupa arasındaki yeni ilişkileri ve özellikle de endişeleri yorumlayan önemli bir yazı yazdı. Bana göre Dalay’ın Avrupa’daki liberalizm tasavvurunun zaaflarıyla ilgili şu ifadeleri son derece dikkat çekici: “Liberal olmayan demokrasiler hadisesi nasıl sorunsallaştırılıyorsa, demokrasiyle sorunlu liberalizm de o ölçüde sorunsallaştırılmalıdır. Daha açık ifade etmek gerekirse; herhangi bir kural, değer ve norm ile bağı kopmuş demokrasi anlayışı da, demokrasiyi ve toplumsal iradeyi ikincil derecede önemli gören liberal yaklaşım da yaşadığımız mevcut krizlerin aşılmasına öncülük etmeyecektir.”

Şimdi Trump’la birlikte kendilerini daha da güvensiz hisseden Avrupa ailesinin, öncelikle İslamofobik yaklaşımlarını sorgulamakla işe başlayıp ötekileştirdikleri bütün kimlikler nezdinde demokratik bir samimiyet testine inanmaları gerekiyor. Aksi taktirde giderek ayak seslerini duymaya başladığımız daha otoriter bir dünyanın vebaline ortak olmaktan asla kurtulamayacaklardır.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum