Muhalefet de rasyonelleşmeyi başarabilir mi?

Seçim sonrasında AK Parti hem kabinenin oluşumunda hem de ekonomi yönetimi anlamında, son beş yılla kıyaslandığında rasyonel adımlar atmaya çalışıyor. Özellikle ekonomide ve dış politikadaki normalleşme adımlarını bir bakıma AK Parti’nin kendi kuruluş ilkelerine geri dönüş işareti olarak da okumak mümkün elbette.

Bunun ne kadar mümkün olacağını şimdiden söylemek kuşkusuz çok kolay değil. Tek kişiye endeksli Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dikkate alındığında, bundan sonraki sürecin normalleşmeye evrilip evrilemeyeceği tamamen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın iradesine bağlı olduğu muhakkak.

Eğer Erdoğan isterse, tıpkı 2011’e kadar olan sürede olduğu gibi Türkiye demokratikleşmede, özgünlüklerde, hukukun üstünlüğünde ve ekonomide Avrupa standartlarını hedefleyen bir istikamette yürümesinin önünde hiçbir engel yok demektir. Dolayısıyla iktidarın rasyonelleşme yönündeki adımlarının, bugün itibariyle küçük de olsa görmezden gelinmemesi gerekiyor.

Ancak bugün Türk siyasetinin esas sorunu, muhalefetin rasyonelleşip rasyonelleşemeyeceğidir. Çünkü şu an itibariyle muhalefet, yani Millet İttifakının bileşeni olan partiler hala yoğun bakımdan çıkabilmiş değil.

Siyasetin hazırlık yapması açısından çok da uzak olmayan bir sürede yerel seçimler var, ama ne hikmetse muhalefet partilerinde bırakın hazırlık yapmayı, henüz bu konuda niyet bile yok.

Yine de haksızlık etmemek lazım, İYİ Parti lideri Meral Akşener, kendi teşkilatlarını bile yerlere seren o talihsiz kongre konuşmasından sonra, iki gün önce Isparta’da sıkı bir özeleştiri konuşması yaptı. Akşener’in ifadeleri son derece net: “Sonuç itibarıyla kaybettik. Lamı cimi yok, kaybettik. Bu kaybetmeyi ‘Vay efendim seçmen niye bize oy vermedi.’ diyerek, böyle bir saygısız dille seçmeni, aziz milletimi sorgulayarak sonuç alamayız. Bunu büyük bir saygısızlık olarak görürüm. Seçmenim, milletim öyle karar verdi, can baş üstüne.” Akşener ayrıca hiç zaman kaybetmeden yerel seçim için yollara düşeceklerini, kapı kapı dolaşarak milletle birlikte yol yürüyeceklerinin de altını çiziyor.

Ancak CHP’de şu ana kadar en küçük bir hayat belirtisi görünmüyor. Öyle anlaşılıyor ki yoğun bakımdan kolay kolay çıkamayacak, bu gidişle entübe olma tehlikesi bile var. Keşke Kemal Kılıçdaroğlu seçim sonrasında da Altılı Masa’nın oluşumundaki başarılı oyun kurucu rolüne yakışan bir duruş ortaya koyarak siyasetin önünü açan bir lider profili çizebilseydi… Ama ne yazık ki olmadı, maalesef Türkiye’de siyasetin nefesi uzun soluklu koşularda başarıya ulaşmak için yeterli olmuyor.

Açıkçası muhalefetin geleceğine, ana muhalefet partisi konumunda olan CHP’nin penceresinden baktığımızda kelimenin tam anlamıyla bir umutsuzluk tablosuyla karşı karşıyayız. Bir kere CHP’de kimsenin mevzilerinden çıkmaya niyeti yok, sanki herkes birbirine ateş etmenin tadını çıkarıyor gibi…

Ve esas dramatik olan kaybedilmiş bir seçimden bile “yüzde 48 alma”nın mutluluğunu yaşamak… Belki de CHP’de birileri için “küçük olsun, benim olsun…” anlayışı da başka bir mutluluk kaynağıdır. Hemen hatırlatalım, CHP dahil bütün muhalefet partilerinin 2019’da İstanbul ve Ankara seçimlerinin nasıl ve hangi modelle kazanıldığını yeniden düşünmelerinde fayda var.

Bu arada Saadet, Gelecek ve DEVA Partileri konusunda analiz yapmakta sıkıntı çekiyoruz, çünkü gerçekten ne yapmak istedikleri konusunda bir bilgiye sahip değiliz.

Belki bir ihtimal şu günlerde arayış içinde olan Ekrem İmamoğlu bir çıkış yolu bulabilir. Ancak anlaşıldığı kadarıyla o da henüz bir karar verebilmiş değil. Muhtemelen CHP’nin başına geçmek için bütün yolları deneyecek, olmazsa kendi yoluna devam edecektir. En azından şimdilik görünen bu…

En son Oksijen’da yazdığı yazı, İmamoğlu’nun nasıl bir Türkiye hayali kurduğunu ilk kez kapsamlı olarak ortaya koyuyor ki bu önemli…

O ifadeler aynen şöyle: “Cesur demokrasi için cesur liderlik gerekmektedir. Türkiye’nin toplumsal barışını hakkıyla tesis etmemizi engelleyen, yüzyılı aşan büyük meseleleri vardır. Ülkemizin farklı düzeylerde yönetimine talip olan siyasal liderlerin öncelikle kendini dışlanmış hisseden vatandaşlarımızın ve toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek için cesaretle hareket etmeleri bugün bir zorunluluktur. Demokratik liderlik başta Kürt ve Alevi sorunu olmak üzere ülkenin açık yaralarını iyileştirmek için gerekli zemini titizlikle inşa eder. Risk almaktan kaçınmaz. Ülkemizin birlikteliğini güçlendirecek çözümler için cesur ve kararlı bir irade ortaya koyar.”

YORUMLAR (108)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
108 Yorum