Namık Kemal’i Abdülhamit’e oğlu mu jurnalledi?
Orta öğrenim yıllarımızın hemen tamamında Namık Kemal’i sadece bir ‘vatan şairi’ olarak bellettiler. Elbette o bir vatan şairi, ama sadece bir şair değil aynı zamanda Tanzimat döneminin önemli İslamcı aydınlarından birisi. Yazılarında Avrupai anlamda hürriyet fikrinden sağlam bir hukuk sisteminin kurulmasına, halkın iradesine dayalı hükümet sisteminden İslam birliğinin kurulmasına kadar pek çok konuya kafa yormuş ve bu konuda yazılar yazmıştır.
***
Hürriyet konusunu savunurken ferdi hürriyetin sağlandığı, kimsenin üzerinde bir baskının olmadığı dönemlerin gelmesini ciddi anlamda istemiştir. Bu görüşleri savunurken de Namık Kemal’in üslubu oldukça farklıdır. O hürriyet ortamına kavgasız ve kansız bir şekilde ulaşmayı amaçlamıştır. Üslubuyla komitacı tavırdan ciddi bir şekilde ayrışmış, hürriyet fikrini sahici bir temele oturtmak istemiştir.
En önemlisi de halkın iradesine dayalı hakimiyet fikrini savunurken akli ve şer’i temeli esas almıştır. Halkın bu yönetim tarzının bir selamet olacağını ortaya koymuştur.
Aslında Namık Kemal gerçekleştirmeye çalıştığı, İslam siyaset kuramıyla Kur’an’da bulunan “meşveret” yani danışma emrine dayanarak, parlamentolu bir model önermiştir.
Milli ve İslami değerleri muhafaza etmeyi esas alan Namık Kemal, hukuki ve teknik anlamda Avrupai değerlere ulaşmayı hedeflemiştir. Daha açık bir ifadeyle Namık Kemal, İslami ve milli esasların telifini isteyen bir görüş ileri sürmüştür. Ama aynı zamanda savunduğu meşrutiyet usulünün hukuki esaslarını da şeriatta aramıştır. Bu özelliklerinden dolayı araştırmacılar onu Osmanlıcı, Milliyetçi, modernleşme yanlısı ve İslamcı olarak tanımlamışlardır.
Yazının gidişatının, başlıkla örtüşmediğinin farkındayım. Ancak Namık Kemalle ilgili bir meselenin anlam bütünlüğü içinde kavranabilmesi için, öncelikle onun hangi düşünce ikliminden beslendiğinin ve nasıl bir dünya tasavvurunu içselleştirmeye çalıştığının altını çizmek gerekiyor. Dolayısıyla, kısa da olsa Namık Kemal’in düşünce dünyasının altını çizen bir girizgah yapmayı uygun gördüm.
Önümde Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan 99 mektubun yer aldığı “Baki Muhabbet” adlı kitabı bulunuyor. Siyasetçilerden şairlere, romancılardan hikayecilere, paşalara ve diplomatlara kadar pek çok önemli ismin mektupları yer alıyor kitapta. Rıza Nur’un Fuat şemsi İnan’a gönderdiği mektubu okurken Osmanlı’nın son dönemindeki fikri ve siyasi hayatın fotoğrafına yakından bakma imkanım oldu. Rıza Nur, Namık Kemal’in “Harzemşah” adlı eserinin izini sürerken şöyle bir anekdot anlatıyor: “Demek Harzemşah’ın bir kopyası Hamid’de idi. Kim bilir kimin eline geçti. Oğluna bin rica ettim. Bana küfür yolladı. Başkaları tarafından kendi namlarına istettim, kimseye bir kelime söylemedi.
***
Hele Kemal’in elyazısıyla olan divanını görmek için birkaç adamı musallat ettim, göstermedi.. Bu adam ne adamdı! Namık Kemal’den böyle bir mahluk çıkmıştı. Bu adam babasını Abdülhamid’e curnal ederdi. İrtikabat yapmıştır. 31 Mart’ta da valisi olduğu Rodos’tan Abdülhamid’e meşrutiyeti ilga etti diye tebrik telgrafı çekmiş, Hareket Ordusu girince İttihatçılar tevkif etmişler, fakat Hüseyin Hilmi Paşa kurtarmıştı. Bu adamı şahsen ve pek eskiden tanırım. Gayet dejenere biri idi. Kokain, morfin de çekerdi. Bu sebeple Namık Kemal’i tedkik ederken daima Kemal’de bir tereddi eseri aradım. Malum tereddi ırsidir, dimağidir. Buna dikkatle ve yıllarla devam etmişimdir. Hiçbir eser bulamadım, bilakis onda büyük bir muvazene gördüm. Demek Ali Ekrem bunu anası tarafından almıştı. Bunları yazacaktım, onu yine Kemal’e bağışladım.”
Keşke okullarımız resmi ve ideolojik kalıpların dışına çıkarak, tarihimizin siyasi, edebi ve fikri şahsiyetlerini yaşadıkları dönemin şartları içinde tanıtmayı başarabilseler...