Ne yani Tarık Akan’ı sevmek suç mu?

Türkiye toplumunun renkler haritası aslında sanılanın aksine millet olma bağlamında kültürel bir zenginliğin ve dinamizmin göstergesidir. Solcusundan sağcısına, İslamcısından milliyetçisine ve farklı kimliklere mensup bütün kesimler birlikte yaşamanın temel taşlarıdırlar.

Ülke sorunlarına ilişkin çözüm üretmede, hayat tarzlarımızdan kaynaklanan farklılıklar konusunda zaman zaman tartışırız, hatta birbirimizin görüşlerini yok saymaya varan akıl tutulmaları bile yaşarız.

Ama hepimizin kabul etmesi gerekiyor ki, ne yaparsak yapalım bu ülkede birlikte yaşamak zorundayız, çünkü başka Türkiye yok. Dolayısıyla bu topraklarda yaşayan herkesin eleştiri hakkını kullanırken de, birbirinin inanç ve kimliklerine ilişkin görüş beyan ederken de hep bu birlikte yaşama zaruretini dikkate alarak hareket etmesinde yarar var. Yani hiçbirimizin başkasının hayat tarzını yok sayma gibi bir lüksü yok, olamaz da zaten...

***

Demokrasi diye bir ortak paydamız varsa, ki öyle olduğunu sanıyorum; bilelim ki demokrasi bir tahammül rejimidir. Eğer birbirimize tahammül etmek gibi bir zorunluluk hissetmiyorsak, hemen işin başında her birimiz kendi kafamıza göre takılıp “Bu ülkede İslamcılar, solcular, milliyetçiler ya da Kürtler yaşayamaz” diyerek faşizan bir rejimi tercih ettiğimizi açıkça beyan edelim.

Eğer herkesten çok demokrat olduğumuzu söyleyip köşeyi dönünce birbirimizin gözünü oymak için pusu kuracaksak, boşuna kimseye demokrasi numarası yapmayalım. Çünkü bu tavrın anlamı demokratlık değil, düpedüz faşistliktir.

Türk sinemasının temel taşlarından birisi olan Tarık Akan’ın vefatı dolayısıyla yapılan konuşmaları, değerlendirmeleri okuyunca açıkçası biraz irkildim. Konuşmalarda bazı kimliklere, inançlara karşı özellikle yapılan nefret vurguları sanki bilinç altlarında biriktirdikleri gizli bir faşizmin göstergesi gibiydi.

Tarık Akan’la hiç aynı düşünceleri ve ideolojiyi paylaşmadım. Ama o Türkiye’nin sanatçısıydı. Onun filmlerini izleyerek bu ülkenin renklerini, sevinçlerini, hüzünlerini paylaşarak büyüdük. Ayrıca farklı dünyaların insanı olmak düşman olmayı gerektirmiyor. Tam aksine farklılıklarımız en güzel zenginliğimiz olmalıdır. Neden hepimiz tornadan çıkmış gibi tek tip insan olalım ki...

***

Ama gelin görün ki bazıları farklılıklarımızdan illa da nefret üretmemizi tercih ediyorlar. Mesela Tarık Akan’ı uğurlama töreninde konuşan Rutkay Aziz “Mustafa Kemal düşmanları bayramlarını uzatabilirler” ifadesiyle kendisi gibi düşünmeyen herkesi adeta bir nefret cümlesiyle tanımlamaya çalışıyor. Bilinmeli ki bu ifadeler demokrasiye değil, faşizme çıkar...

Ne demek ‘bayramlarını uzatabilirler?’ Kastettiği bu topraklarda herkesin bayramı olan Kurban Bayramı mıdır, yoksa darbecilerin tanklarının önüne yatan halkın 15 Temmuz’da yazdığı demokrasi destanı mıdır? Her neyi kastetmişse bu, içinde biriktirdiği nefretin bir ifadesidir. En dramatik olanı da Rutkay Aziz’in sanki herkesin Tarık Akan’a düşman olmasını ister gibi bir tavır içinde olmasıdır. Ne yani, Türk sinemasının önemli bir aktörünü sevmek suç mu?

Galiba Ortodoks Türk solunun temel sorunu da bu. Bir türlü bu ülkenin insanlarını sevemiyorlar.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum