Rüya sona ermeden İstanbul’u düşünmek...
Her gün siyasetin, günübirlik olayların akıntısına kapılıp giderken galiba yaşadığımız şehrin önemini ıskalıyoruz. Bu şehir kadim medeniyetimizin başkenti İstanbul... Bu şehir ki yüzyıllarca medeniyetlere başkentlik yapmış, adına şiirler, şarkılar yazılmış, derin hüzünlerin, sevinçlerin yaşandığı bir şehir...
Bugün bulunduğumuz noktadan tarihin bütün dönemlerine baktığımızda, bu şehre olan borcumuzu, sorumluluklarımızı yeterince yerine getirmediğimizi görmek, içinde yaşayanlar olarak hepimiz için yürek burkucu bir durum olsa gerek.
Dünyanın kadim medeniyet şehirleriyle İstanbul’u karşılaştırdığımızda, bu şehre reva görülenlerin büyük bir vefasızlık örneği olduğu muhakkak. Hiç kuşkusuz modern dünyanın dayattığı yeni şehirleşme modelleri, bütün medeniyet mirası şehirleri bir ölçüde hırpalamaktadır. Ama gerçekçi bir bakış açısı, ama hiçbir ülkede kendi medeniyetine bizim kadar acımasız davranılmadığını ortaya çıkaracaktır.
Maalesef hüzün verici bir durum ama, her gün adım adım İstanbul’u bir gökdelen çöplüğüne dönüştürüyoruz. Ne yazık ki hiç dilimizden düşürmediğimiz “şanlı tarih” söylemi, Sinan’ın abide eserlerini korumaya, Kanuni’nin, Yavuz’un, Fatih’in mirasını şehrimizin merkezi haline getirmek için yeterli olmuyor. Her geçen gün İstanbul’u çirkinleştirmek için adeta yarış halindeyiz. Kabul edelim ki, modern dönemlerin rant kültürü medeniyete, tarihe, kültüre meydan okumaktadır.
Yaşanan tecrübeler gösterdi ki, şehirlerimizi bir medeniyet hafızasıyla imar etme gibi derinlikli bir bakışa sahip olmadan atacağımız her şehirleşme adımı İstanbul’u da, başka şehirlerimizi de köksüz ve ucube şehirler yapmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.
İlk bakışta önemsiz gibi görülebilir belki ama devletin en tepesinden şehrin yöneticilerine kadar herkesin hiç değilse İstanbul’la ilgili yazılmış şiirleri okumasında sayısız faydalar olduğu kanaatindeyim.
Mesela Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de bayram sabahı”, “Hayal şehir” şiiri... Yahya Kemal bu şiirinde, güneşin “fakir Üsküdar”ın camlarında yarattığı ihtişamlı saraylardan söz eder. Necip Fazıl “Canım İstanbul” şiirinde “Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar”ı anlatır. Ahmet Hamdi Tanpınar “Akşam” şiirinde yüreğimize “Camlarda tutuşan” güneşi nakşeder... Ahmet Haşim’in “Akşam, yine akşam, yine akşam” mısralarında İstanbul’un esrarlı güzelliğini anlatır...
Yahya Kemal’in “Gece” şiirindeki “Gitmiş kaybolmuşuz uzakta, Rü’ya sona ermeden şafakta” mısralarını okurken tekrar tekrar İstanbul’u düşünme ihtiyacı hissettim. Evet, rüya sona ermeden ve iş işten geçmeden bu şehre sahip çıkmak zorundayız. Bu bizim tarihe ve medeniyete olan vefa borcumuzdur. Unutmayalım, atalarımızın her köşesini nakış gibi işlediği bu şehir gibi bir başka İstanbul daha olmayacak...
Hemen şimdi hepimiz Yahya Kemal’in ‘Bir başka tepeden’ şiirini yeniden okuyup İstanbul’u düşünelim...
***
/Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
***
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan,
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan./