Yargıyı kim araçsallaştırıyor?
Ne zaman yargının araçsallaşması tartışması başlasa aklıma hep anarşist düşünür Bakunin’in o meşhur “Hukuk iktidarın fahişesidir” sözü gelir. Anarşizan bir anlam içermesi bakımından bu ifade çekicidir, ancak ahlaki bir tavır geliştirmek için kifayetsizdir. Kuşkusuz durum tespiti açısından anlamlıdır, ancak devlet ve hukuk bağlamında toptan bir reddediş de potansiyel bir tehlike içermektedir.
Neredeyse Cumhuriyet kurulduğundan bu yana yargının bağımsızlığını ve araçsallaşmasını tartışıyoruz. Artık hepimiz biliyoruz, açık yüreklilikle söyleyelim; yargı bu ülkede hep bir araçtı.
Şimdi gelin yıllardır hepimizin yüreğindeki adalet duygusunu zedeleyen yargı serüvenimizin kronolojik bir haritasını çizelim.
27 Mayıs'ta ülkenin başbakanını ve bakanlarını asan cunta vesayetindeki yargı mı bağımsızdı?
12 Eylül'de darağaçlarında can alanlar, 28 Şubat'ta ordu brifinglerine koşanlar, halkın seçtiklerini ezmek için apoletlilerin gözlerinin içine bakanlar bağımsız ve araçsallaşmamış bir yargının mensupları mıydı?
Tayyip Erdoğan şiir okudu diye hapishaneye yollayan hangi bağımsız yargının mensuplarıydı?
Sırf canı öyle istediği için üfürükten 'odak' safsatası icat ederek partileri kapatan yargı da bağımsız ve tarafsız mıydı?
Ya 367 rezaleti... O da mı araçsallaşmamış muhteşem ve de tarafsız bir yargı örneği idi?
Askeri vesayetin tasfiye sürecindeki Ergenekon ve balyoz davalarında bedduacı bir örgütün mensubu olan yargıçlar o pis vesayet tezgahını kururken acaba nasıl bir bağımsız yargıyı temsil ediyorlardı dersiniz?
Peki, neredeyse devletin her kademesinde millet iradesine tecavüz etmek üzere yapılanan Gülenist örgütün, emrindeki yargı erkini kullanarak 17-25 Aralık'taki darbe girişimi yargının araçsallaşması değil miydi?
Artık sokaktaki insan da biliyor ki, dün eski Türkiye'de yargının araçsallaşmasını görmezden gelenler asla hukukun peşinde olmadılar, bugün de değiller. Bakmayın bugün afra tafra yaptıklarına, onlar vesayeti yeniden ihya ederek değişimi boğak istiyorlar. Aynı şekilde Gülenist örgüt de AK Parti'nin kanatları altına gizlenip vesayeti tasfiye ediyorum diyerek kendisi vesayet kurmak istedi.
Muhalefete taraftar toplamak için yargı üzerinden ucuz propaganda yapanları bir tarafa bırakalım, onların derdi başka... Ancak kabul edelim ki bugün de yargının araçsallaştığı algısıyla karşı karşıyayız.
Mesela Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması... Evet Can Dündar gazetecilik ve gazetecilik ahlakı açısından kötü bir iş yaptı, üstelik de Gülenist örgütün taşeronu gibi davranarak... Ancak bu operasyon gazeteciliği ile mücadelenin yolu yargının araçsallaşması olamaz. Kim ne derse desin yasal nedenleri oluşmadan verilen tutukluluk kararları, yargının siyasal iradenin denetimine girdiği algısını oluşturur.
Unutmayalım, arkasında büyük skandallar bırakan Ergenekon ve Balyoz davalarındaki hukuk fiyaskosu hala zihinlerimizde tazeliğini koruyor.