Yarım kalmış bir şeylerin çığlığı gibi Jazz Suite Waltz…
Hüznün, kırgınlıkların, hatta dayanılmaz depresyonların yaşandığı zamanlarda büyük dâhilerin yarattığı müziklerin engin denizlerine dalmak, insanı adeta hayata yeniden döndüren mucizevi bir ilaç gibidir sanki…
Kişisel hayatımdaki tecrübelerim şahittir ki derin kırgınlıkların karanlık dehlizlerinde kıvrandığım anlarda büyük Rus bestecisi Dimitry Shostakovich’in “Jazz Suit Waltz” adlı eseri beni elimden tutup yıldızların altında sonsuz bir vals rüzgarıyla buluşturduğu bir gerçektir.
Dahi maestro'nun eserleri arasında yer alan bu “Jazz Suit”, “İkinci Vals” veya “Rus Vals” sanatçının farklı ve sevilen bir denemesidir. Bu büyüleyici eserin müziği çalmaya başlar başlamaz, dinleyiciler, zevkle onu algıladıktan sonra, ritmi almaya, melodiyi ezmeye ve hatta dans etmeye başlar. Dmitri Shostakovich'in bu kompozisyonu, dünyanın en iyi vals parçalarından birisidir.
Bu eser, çoğu kişiyi peri masalı diyarlarına götürürken, insanda ya yarım kalmış bir şeylerin, tatminsizliğin hissiyatını uyandırır ya da güzel bir şeyin, bitmesini istemediğin bir anın sonunda patlamaya hazır bir çığlıkla baş başa bırakır…
“Jazz Suit” çalarken gözlerinizi kapatıp aralıksız saatlerce o anı yaşayabilirsiniz, çünkü ‘vals’in o bitmeyen melodisi insanın içine mutluluk ve huzur verir, tıpkı sevgilinize sarılıp bitmesini istemediğiniz anlar kadar taze ve bir o kadar da gerçektir.
“Jazz Suit”i dünyada bu kadar önemli kılan belki de müzikal karakter yapısıdır. Zira Shostakovich'in bu ünlü valsinde ana melodi ilk olarak orkestrasyonun 'çeşitlilik' yönünü vurgulayan alto saksafon tarafından çalınmakta ve esere bir derinlik kazandırmaktadır. Alto saksafonun seyrek marş eşliğindeki tınısı ise valsin çok iyi bilinen huzursuz atmosferini yaratır. Görünüşte bu romantik bir vals olarak okunabilir, ancak bu valse üstünlük sağlayan şey müzikteki aydınlık ve karanlık arasındaki ikilemdir.
Hemen belirtmek gerekirse, eserin yapısı kesinlikle bir oyuncak asker marşını çağrıştırmakta ve melodinin hafifliği unutulmaz bir güzellik yaratmaktadır.
Bilindiği gibi Shostakovich henüz 18 yaşındayken 1. Senfonisini bestelemiş, hayatı boyunca opera, konçerto, oda müziği ve koro eserleri, bale, tiyatro ve film müzikleri gibi pek çok eserin altına imza atmıştır. Devlet tarafından birçok ödüle layık görülen sanatçı, aynı zamanda dönemin yönetimi tarafından sıkça eleştirilere muhatap olmuştur. 9 Ağustos 1975 tarihinde hayata veda eden Şostakoviç, Stalin döneminde devlet görevlileri tarafından kimi kez sadık bir yoldaş, kimi zaman da rejim düşmanı olarak tanımlanmış, eserleri uzun süre çalınmamış, yıllar boyunca tutuklanma ve öldürülme korkusuyla iç içe yaşamak zorunda kalmıştır. Özellikle ilk seslendirilişi 1934 yılında gerçekleşen “Mtysenkli Lady Macbeth” operasından sonra yaşananlar, o dönemde sanatçıların karşılaştıkları yıldırma politikalarının boyutunu göstermektedir.
Ve tabii ki Şostakoviç’in en önemli eseri 7. Senfonisi’dir. Bu eser kendi ülkesinde ve tüm dünyada “En büyük Rus senfoni yaratıcısı” olarak kabul edilir. Müzik otoritelerinin de belirttiği gibi 1942’de, savaş yıllarının kahramanca savunma öykülerinden birini, yani Leningrad’ı konu alan 7. Senfoni dünyada eşi benzeri az görülen bir yankı yaratmıştır.
İlk kez 5 Mart 1942 tarihinde Samara'da, bugünkü adıyla Kuibiçev’de seslendirilen senfoni, bestecinin en tanınmış eserleri arasında yerini alır.
Şostakoviç kuşatma altındaki Leningrad’ta yaptığı bir radyo konuşmasında şu sözleri söyler: “Bir saat önce, büyük bir senfonik yapıtın ilk iki bölümünü tamamladım. Bu eseri layıkıyla bitirmeyi başarırsam, yani üçüncü ve dördüncü bölümlerini de tamamlamayı başarırsam, o takdirde bu eserimi Yedinci Senfoni olarak adlandırmak mümkün olabilecek. Neden bu duyuruyu yapıyorum? Şu yüzden: Beni, şu anda radyolarının başında dinlemekte olan herkes, şehrimizde yaşantının normal olarak sürdürüldüğünü böylece anlayacaklardır. Hepimiz şu anda askeri görevlerimizi ifa etmekteyiz. Sovyet müzisyenleri, benim sevgili silah kuşanmış kardeşlerim, unutmayın ki sanatımız şu an büyük bir tehlike altındadır. Gelin müziğimizi müdafaa edelim, gelin kendimizi düşünmeden dürüstçe çalışalım.”