Yoksa 7 Haziran hiç yaşanmadı mı?

7 Haziran seçimlerinin üzerinden neredeyse bir ay geçti ama henüz parlamento aritmetiğini yansıtan bir hükümetimiz olmadı. Bunu şikayet babından söylemiyorum elbette, zira teamüller gereği yeni hükümetin oluşması biraz zaman alıyor. Aslında son on üç yıldır düzenli bir AK Parti iktidarına alıştığımız için biz yaşanan prosedürlerin pek farkında değildik. Gerçi şu anda da hükümet var ve muhalefet dahil kimsenin de bir şikayeti yok.

Neyse bu işin teknik tarafı... Esas itibariyle seçimden bu yana siyasette, medyada ve kanaat önderleri cephesinde bir atalet ve basiretsizlik hali yaşanıyor ki doğrusu beni endişelendiriyor.

Kimse 7 Haziran seçimlerinde sandıkta nelerin yaşandığını, nasıl bir siyasal sonuç ortaya çıktığını, hangi partilere, liderlere ve toplumsal kesimlere ne tür mesajlar verdiğini konuşmak niyetinde değil.

Mesela AK Parti’nin bu seçimlerde tek başına iktidarı kaybetmesi Türkiye toplumunun kahir ekseriyeti nezdinde gerçekten çok büyük bir hadise niteliğindedir. AK Parti’ye oy vermeyenler dahil büyük bir çoğunluk şu anda yaşanan siyasi istikrarsızlıktan endişe duymaktadırlar.

Evet tablo endişe vericidir ama karşımızda da sandığın ortaya koyduğu bir tablo bulunmaktadır. Dolayısıyla 7 Haziran sandığının sunduğu siyasal aritmetiği dikkate almadan bir çıkış yolu bulmak da mümkün değildir.

Peki gerçekten doğru mesajı alan ve bir çıkış yolu arayan var mı?

Maalesef şu ana kadar Başbakan Ahmet Davutoğlu dışında AK Parti içindeki değişik unsurlar ve hinterlandındaki yapıların hiçbirinde alınması gereken mesajın alındığına dair bir işaret görünmüyor.

Aksine sanki 7 Haziran’da hiçbir şey olmamış gibi yine ‘üst akıl’ söylemleri ve 13 yıllık iktidarın pırıltılı dönemlerinin hülyalarına dalınarak ciddi bir iç muhasebeden kaçışın işaretleri var ki gerçekten endişe verici... Şu ana kadar görüştüğüm, konuştuğum hemen her AK Partili esas söylenmesi gerekenlerin etrafından dolanarak ve söylenmesi gerekenleri söylemeden, kelimenin tam anlamıyla ‘kuş dili’ ile konuşmaya çalışıyor. Eğer problemin esas kaynağı görülemezse, korkarım içine girilen bu fasit daire AK Parti’nin kabusu olacak.

Galiba geçmişin parlak yıllarıyla avunma bizim genlerimizde var. Mesela Osmanlı’nın yükseliş ve pırıltılı yıllarını anlata anlata bitiremeyiz ama nedense düşüş yıllarından dersler çıkarmayı pek sevmeyiz.

Hiç lafı dolandırmaya gerek yok, siyasi tarihimizde şimdiden önemli bir yere sahip olan 7 Haziran olmamış gibi yapamayız. Seçmen sandıkta en açık haliyle siyasi partilere ‘koalisyon kurun’ mesajı vermiştir. Şimdi birileri AK Parti’ye dönüp “Aman ha CHP ile koalisyon kurma, dış güçler ve Türkiye’deki sermaye çevreleri böyle bir koalisyon istiyor. Bu işin içinde Siyonist bir ittifak var” gibi ipe sapa gelmez akıllar vermeye çalışıyor ki bu devşirme ve hastalıklı bir zihniyettir. Bu akılları verenlerin AK Parti misyonu ile bir akrabalıkları olmadığı gibi geleceği de umurlarında değildir.

Dolayısıyla bir yerlere ayarlı olarak inşa ettikleri küçük yalakalık düzenlerini sürdürebilmek için ütopik AK Parti hayalleri kurmaktan başka bir çareleri bulunmamaktadır.

Kimse ütopik hayallere kapılmasın, manzara ortadadır; AK Parti CHP ya da MHP ile ciddi bir koalisyon arayışı içinde olmak zorundadır, sandık öyle söylüyor...

Eğer buradan bir çıkış yolu bulunacaksa AK Parti’nin temel misyonu esas alınarak hiç de küçümsenmeyecek bir rakam olan yüzde 41’lik başarının tahkim edilmesi gerekmektedir. Unutmayalım bu parti yıllarca Kemalist modernleşme paradigması içinde siyaset üreten merkez sağ partileri parantezini kapatarak, kitle ve kimlik partisi olgusunu bünyesinde birleştirmeyi başarabilmiş bir partidir. Dolayısıyla temelleri sağlamdır, kalkınmanın da, demokrasinin de tek adresi hala AK Partidir...

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum