Zor zamanlarda halk susar ve günü gelince konuşur
Son günlerde siyasette yaşananları gördükçe zaman zaman umutsuzluğa kapıldığımı itiraf etmek zorundayım. Ancak bunun geçici olduğunu da biliyorum. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun MKYK toplantısı sonrasında yaptığı veda konuşmasının ardından geçtiğimiz Cuma günü Eyüp Camii’nden çıkışında halkın Hoca’ya olan teveccühünü ve sokağa taşan duygu selini görünce, bu halkın ferasetine bir kez daha güvendim ve inandım.
Evet, 1 Kasım seçimlerinde yüzde 49.5 gibi emsalsiz bir başarı hikayesinin üzerinden sadece 6 ay geçmesine rağmen bir Başbakan, o eski Türkiye’de kaldığını sandığımız ‘andıç’ yöntemleriyle Başbakanlık’tan ayrılmak zorunda bırakılmışsa kimse bunun mantıki bir açıklamasını yapamaz.
Nitekim yapılamıyor da... Şu ana kadar bir yetkili çıkıp, “Davutoğlu şu şu başarısızlıklarından dolayı Başbakanlığı bırakmak zorunda kalmıştır” meyanında bir açıklama yapmadı, yapamadı. Artık bu yakışıksız durum, halkın takdirine ve ferasetine bırakılmıştır.
***
AK Parti’ye gönül veren insanlar her ne kadar bu olup bitenlere bir anlam veremeseler de artık fiili bir durumla karşı karşıyayız. Ve dün itibarıyla koordinatları başkanlığa ayarlı yeni bir dönem başladı. AK Parti’nin Genel Başkan adayı Binali Yıldırım... Pazar günkü kongrede sadece formalite yerine getirilmiş olacak.
AK Parti’de şu ana kadar yazılmış bütün sayfalar kapatılıyor ve rengi, kokusu farklı bir sayfa açılıyor. Yeni dönemi hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Ancak siyasi tarihimiz şahittir ki, halkın iradesi üzerinde ne zaman ‘mühendislik projeleri’ uygulanmışsa sonu hep hüsranla sonuçlanmıştır.
Zira bu tür durumlar karşısında halk kırgınlıklarını, umutsuzluklarını içine atar ve köşesine çekilerek olup bitenleri sadece seyreder. Sabırlıdır, feraset sahibidir, bilir ki o gün mutlaka gelecektir.
***
Hiçbir zaman gereksiz ve zamansız çıkışlara itibar etmez ama iradesine dokunanları da bir yere not eder, günü geldiğinde cevabını verir. Bunun örneğini 28 Şubat’ta gördük. Halk cuntacıların ve suç ortaklarının eziyetleri, ‘andıçları’ karşısında sindi, köşesine çekildi, sabırla bekledi. Ama bu arada özellikle cuntacılara garsoniyerlik yapan siyaset esnafını da bir yere not etti. Ve sonunda 2002 seçimlerinde hepsini sandığa gömdü.
Şimdi de maalesef siyasette benzer bir ‘andıç’ dönemi yaşanıyor. Dolayısıyla şu anda millet iradesi bağlamında yaşananlar karşısında halkın reflekslerini ölçmek hiç kolay değil. Hele de ağzını açan herkesin ‘hainlikle’ damgalandığı bir ortamda kimseden fikrini açıkça beyan etmesini beklememek gerekir.
Aynı şekilde halkın iradesine talip olanların ya da gelecekte talip olmak isteyenlerin de, milletin gönlünü incitecek tavırlardan ve özellikle de zamansız çıkışlardan kaçınması gerekir. Siyasi tarihimizin kilometre taşı niteliğindeki ‘büyük siyasi çıkışlar’ hep toplumun teveccühü ile gerçekleşmiştir. Ve günü geldiğinde halk liderini arar, bulur ve siyaset sahnesine sürer. Bunun için çok özel bir gayrete gerek yok, siyasetçi doğru yerde durmayı bilsin yeter...
***
Her şeyin bir vakti ve saati vardır, günü gelmeden meyveler bile olgunlaşmaz. Ama eğer insanların gönül dünyasından yansıyan samimi duyguları doğru okuyabilirsek, olması muhtemel gelişmeleri biraz olsun anlayabiliriz belki...
Şundan eminim ki, AK Parti 14 yıl önce nasıl bu toplumun umudu olmuşsa, yarın da aynı şekilde umudu olmaya devam edecektir. Şimdi yaşanan mutsuzlukları gelip geçici bir bahar nezlesi olarak bir yere kaydetmekte yarar var.
Unutmayalım, 2002 yılında Tayyip Erdoğan’ı toplumun gönlünde var eden, 2014 yılında Davutoğlu’nu Genel Başkanlığa taşıyan dalga hangi dalga ise, bundan sonra AK Parti’nin geleceğini de aynı dalga inşa edecektir.