Balfour Deklarasyonu 100 yaşında

Filistin’e Yahudi göçünü teşvik eden, dolayısıyla da 1948’de İsrail’in kurulmasına ve Filistinli Arapların yerinden-yurdundan olmasına yol açan Balfour Deklarasyonu yarın 100 yaşına basacak. Londra’da zamanın Dışişleri Bakanı Lord Balfour’un yaptığı özü 67 kelimelik kısa açıklama etkinliklerle kutlanacak, hatta İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu onuruna bir de yemek verilecek.

Muhtemelen Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Boris Johnson yapacağı konuşmada iki devletli çözüme ülkesinin verdiği önemden bahsedecek. Böylece Filistin sorununu zaten artık unutmak isteyen Arapların ağzına bir parmak bal çalacak. Ama İşçi Partisi muhalefetinin Gölge Dışişleri Bakanı Emily Thornberry’nın talep ettiği gibi bölgede büyük acılara yol açan bu deklarasyonun ilanının tam da 100’üncü yılında ülkesi adına Filistin devletinin varlığını tanımayacak.

***

Oysa Johnson’un geçtiğimiz günlerde Telegraph gazetesinde yayınlanan makalesinde belirttiği gibi bu deklarasyon tek taraflı değildi. Siyonist lobinin önemli isimlerinden Lord Rotschild’a Filistin’de bir “yuva/yurt” bahşederken orada yaşayan ve Yahudi olmayan insanların medeni ve dini haklarına hiçbir zarar verilmeyeceğini de taahhüt ediyordu. Bilindiği gibi yuva 1948’de ülke oldu ancak Filistinlilerin haklarının zarar görmemesi sağlanamadı.

I. Dünya Savaşı bizim yenilgimizle, imparatorluktan geriye kalan pek çok toprağı kaybetmemizle sonuçlanınca savaş sırasında verilen diğer sözler gibi Balfour Deklarasyonu da hatırlandı, 1919-1939 arasındaki dönemde Filistin’in demografik yapısı ciddi bir şekilde değişti. Nazizm’in soykırım politikasıysa İsrail devletinin kurulmasına, kurulduğu andan itibaren de yüzbinlerce Arap’ın malından, mülkünden ve canında olmasına yol açtı.

Pek çok Arap kanaat önderi Balfour Deklarasyonunu 1948’de yaşadıkları ve NAKBA olarak adlandırdıkları büyük felaketin tetikleyicisi olarak gördü, hala daha da görmeye devam edenler çok. Fakat ne yazık ki Filistin sorunu artık daha az hatırlanıyor ve daha az önemseniyor. Bölgenin ağırlıklı ülkeleri geleneksel politikalarını bırakıp, İsrail ile uzlaşmanın, İran tehdidine karşı koymanın yollarını arıyor.

Yıllardır süren müzakerelere, Oslo’da ve başka yerlerde varılan mutabakatlara rağmen çözüm hâlâ uzak. İki devletin tarihi Filistin toprakları üstünde barış içinde bir arada yaşayacağı bir düzen kurmak henüz kolay değil. Trump’ın damadı Jared Kushner bir şeyler deniyor fakat başarı şansının olduğunu söylemek zor. Aslında Trump’ın geleceği bile tartışmalı. Filistin’de yaşanan siyasi anlamda tek sevindirici gelişme yıllardır kavgalı olan Gazze ve Batı Şeria’nın barışmaya başlaması.

***

Eğer her şey yolunda giderse Filistinliler hiç olmazsa tek sesle konuşacaklar, dertlerini dünyaya muhtemelen daha etkin bir şekilde anlatacaklar. Dünya dinleyecek mi o ayrı bir tartışma konusu. Ama Mısır arabuluculuğunda başlayan bu barışma süreci nihai hedefine varırsa, en azından çözüm karşıtlarının, Filistin sorununu tasfiye ile çözmek isteyenlerin elinden bir koz daha alınır.

Keşke Birleşik Krallık’ın bugünkü yöneticileri de dedelerinin 100 yıl önce yaptığı hatayı telafi etmek için “barışırsanız seviniriz”, “biz kim, size akıl vermek kim” cinsi açıklamalarla durumu kurtarmaya çalışacaklarına muhalefetlerini dinleseler, Filistin devletini tanısalar, çözümün şartlarının oluşmasına katkıda bulunsalar. Zamanında yapılmış hatayı bir ölçüde telafi edecek, verilmiş olan sözün unutulan koşulunu dünyaya hatırlatacak tarihi bir jest yapsalar...

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum