Büyük bir felaketin ardından

Türkiye Pazartesi sabaha karşı çok büyük bir felakete uyandı. 10 ilinde binlerce bina yıkıldı, henüz tam bilemediğimiz sayıda insan enkaz altında kaldı. Havaalanları zarar gördü, yollar kapandı, köprüler yıkıldı, limanlar etkilendi. Binlerce insan enkaz altından kurtarılsa da dün bu yazının kaleme alındığı saatlerde bazı yerlere hala arama-kurtarma ekiplerinin ulaşmadığı, köylerden ve küçük yerleşim yerlerinden haber alınmakta zorluk çekildiği söyleniyordu.

Belli ki jeologlar ve deprem uzmanları dışında kimsenin beklemediği, tahmin etmediği büyüklükte bir, daha doğrusu iki sarsıntı yaşandı. İvmesiyle, ölçeğiyle, odak derinliğiyle Maraş’ın, Antep’in, Adana’nın, Hatay’ın ve daha pek çok yerleşim merkezinin yıkımına, sınır aşan büyük çaplı bir insanlık trajedisine neden oldu. Umarım AFAD’ın yanı sıra belediyelerin, askerlerin, yurt dışından gelen ekiplerin ve sivil toplum gönüllülerinin katkılarıyla enkaz altındakiler bir an önce kurtarılır.

Gün şüphesiz ki yaraları sarma, birlik olup depremden zarar görenlerin acılarını hafifletmek için kan bağışından ayni ve mali yardıma destek sağlama günü. Zaten şimdiden devlet kurumlarından özel sektöre, üniversitelerden sivil inisiyatiflere kadar pek çok kuruluş yardım hesapları açtı, depremzedelerin ihtiyaç duyacağı malzemelerin listesini hazırladı. Bazıları da yardımlarını şimdiden ihtiyaç sahiplerine ulaştırdı.

Ayrıca BBC’nin uzun listesinden anlaşıldığı kadarıyla AB’den ABD’ye, Katar’dan Yunanistan’a pek çok ülke ve uluslararası örgüt de Türkiye’ye ya yardım taahhüdünde bulundu ya da göndermeye başladı. Yerel ve uluslararası dayanışma gerçekten gurur verici. BM Genel Kurul’unda hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulunulması bile kendi başına önemli.

Hiçbir yardım, hiçbir dayanışma çabası kayıpları tabii ki geri getirmez fakat yaraların sarılmasına, yalnız bırakılmadığımızı hissetmemize yardımcı olur. Biraz daha iyi hissetmemizi sağlayacak en başta gelen şey ise bence yerel yönetimlerin ve merkezi otoritenin yaşanan büyük felaketten ders çıkartması, farklı amaç ve şekillerde müsaade edilen, deprem ve tabii ki iklim değişikliği hesabı yapılmadan geliştirilen yapı stokunun en kısa zamanda gözden geçirilmesi olur. Öncelikle de geldim-geliyorum diyen büyük İstanbul depremi için tedbir alınır.

Bölgede yeniden inşa edilecek mahallelerin, köylerin, hatta şehirlerin planlaması da bu kez jeolojik gerçekler dikkate alınarak yapılır. En son deprem yönetmeliğine göre inşa edilen binaların neden çöktüğü, sorunun uygulamadan mı yoksa yönetmelikten mi kaynaklandığı ortaya konur. Toplanma yerlerinin yeterli olup olmadığı, bölgedeki köprülerin ve viyadüklerin bu şiddetteki bir depreme dayanıp dayanmadığı, havaalanlarındaki sorunların normal olup olmadığı belirlenir.

Depremi artık bir güvenlik sorunu olarak görmemizin, ekonomimizin sekteye uğrayabileceğini, askeri imkanlarımızın kullanılmaz hale gelebileceğini, önceden tedbir alınmazsa, binalar depreme dayanıklı hale getirilmezse büyük felaketlerin yönetilmesi zor toplumsal sorunları, dolayısıyla da siyasi gerilimleri beraberinde getireceğini, özünde bir insani güvenlik sorunu olan doğal afetlerin aynı zamanda genel güvenlik sorunları çıkartabileceğini anlamamızın sanırım zamanı geldi.

Deprem gerçeğini siyasiler olarak da, sıradan insanlar olarak da birebir yaşamadan fark etmek, acılar sarıldıktan sonra da unutmamak zorundayız. Benim önerim yerel yönetimlerin sivil toplum örgütleri, üniversitelerin ilgili bölümleriyle birlikte depreme dayanıksız konutları, işyerlerini talebe bağlı olmaksızın bir an önce belirlemesi, orada yaşayanlara, çalışanlara durumu tebliğ etmesi ve bu tebligatları yayınlaması. Merkezi yönetimin de dönüşüm için kaynak, imkan ve yöntem sağlamayı hızlandırması.

Doğal olarak bu zorlu dönemi aşmak için de yapılması gereken çok şey var. Isınma, barınma, iaşe ve sağlık başta geliyor. Yolların açılması, geçici yerleşimlerin kurulması şart. Bir de galiba her okuduğumuza inanmamamız, en gelişmiş ülkelerin bile benzeri afetleri yönetmekte zorlandığını görmemiz gerek. Siyasetin de, devletin de hatalarını, AFAD’ın ya da Kızılay’ın krizin yönetimi sırasında yaptıklarını veya yapmadıklarını eleştirelim ama insafı da elden bırakmayalım. Yakınlarını kaybedenlere sabır, yaralılara şifa dileklerimle…

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum