Dış politikada olumlu gelişmeler

Dünya siyaseti sürekli devinim halinde. Her an yeni bir şey oluyor. Her şeyin üstünde düşünülmesi, yeni kararlar verilmesi gerekiyor. Çıkarlarınızı korumak, beklentilerinizi karşılamak için dünya siyasetinde dogmatizme yer yok. Belirli ilkeler çerçevesinde de olsa sürekli esnek olmanız, kararlarınızı değişen güç dengelerine ve tabii ki bu güç dengelerini tanımlayan, anlamlandıran anlayış akımlarına uyarlamanız şart.

Mesela “Arap Baharı” başladığı zaman uygulamaya koyduğunuz politikayı, bittikten sonra sürdürmeniz imkansız. Ya da iki dünya savaşı arası dönemde uyguladığınızı, II. Dünya Savaşı sonrasında da uygulamanız, dış politikanızı Sovyetler Birliği’ne endekslemeyi sürdürmeniz. Çünkü değişim siyasetini de beraberinde getiriyor. Bu yüzden de değişimi doğru okumanız gerekiyor.

***

Türkiye genel hatlarıyla değişimi oldum olası iyi okuyan, kendini doğru konumlandıran bir ülke. Zaten en dar zamanlarında bile çıkarlarını koruyabilmesini bu diplomatik esnekliğine borçlu. Şimdi de farklı değil. Tarihinin pek çok açıdan sıkıntılı dönemlerinden birini daha yaşıyor ama aşmak için en azından dış politikada doğru tercihler yapabiliyor. Ve belli ki önceliklerini de doğru sıralayabiliyor.

İsrail ve Rusya ile ilişkilerini normalleştirmesi diplomasideki rasyonelliğin en bariz göstergesi. Ne Rusya, ne de İsrail Türkiye’nin beklentilerini yüzde yüz karşılayan ülkeler değil. Rusya, Esad rejimi destekçisi, PKK’yı terör örgütü olarak bile tanımıyor ama bizim için önemli. Çünkü bırakın BM Güvenlik Konseyi’ni, nükleer silahı, ticareti ve turizmi bir yana (ki onlar da önemli) güvenliğimizi ilgilendiren en önemli konuda Rusya askeri veto hakkına sahip.

Suriye’de Türkiye’yi kuşatan bir PYD/PKK kuşağı oluşmasını istemiyorsak, Rusya ile işbirliği yapmak zorundayız. Ayrıca IŞİD konusunda da çıkarlarımız örtüşüyor. Kaldı ki Suriye’nin geleceği üstünde söz sahibi olmak, destek verdiğimiz grupların çıkarlarını çözüm masasında korumak istiyorsak da yolumuz Moskova’dan geçiyor. Dolayısıyla rasyonel politika Rusya ile iyi geçinmeyi, sorunlarımızı konuşarak çözmeyi gerektiriyor. Konuşmanın önemini dün sabah yaşanan elim kaza sonrasında da görüyoruz.

Benzeri şeyleri İsrail için de söylemek mümkün. Bu ülkenin de, özellikle de Netanyahu Hükümeti’nin her yaptığını kabullenmek imkansız. Fakat teröre karşı işbirliği için de, lobisinin desteğini değilse hiç olmazsa tarafsızlığını sağlamak için de İsrail önemli. Bu yüzden de ilişkilerin normalleşmesi ve karşılıklı eleştirilerin tonunun belli bir düzeyi geçmemesi gerekiyor, ki zaten geçmiyor da.

Ancak asıl önemlisi Amerika. Politikalarını beğensek de beğenmesek de Türkiye’nin hayati çıkarlarını ilgilendiren hemen her alanda söz sahibi bir ülkeden söz ediyoruz. Türkiye tabii ki hayati çıkarlarını Amerika olmadan da koruyabilir. Ancak Amerika ile uzlaşılırsa çok daha kolaylıkla, çok daha külfetsiz bir şekilde koruyabilir. Kabul edelim ki ABD’nin destek verdiği bir PYD/PKK’ya karşı mücadele etmek ile vermediğine karşı mücadele etmek farklı şeylerdir.

***

Önceliklerini iyi tanımlayan, diplomasideki rasyonalitesini geri kazanan Türkiye kendisi, kimliği ve aidiyeti açısından ciddi meydan okumalarla iktidara gelen ve gelir gelmez de söylediklerini hayata geçiren Trump yönetimine karşı dikkatli bir politika izlemiş, ikili ilişkilerdeki sorunların aşılması için kapıyı aralık bırakmıştır. Böylece Erdoğan-Trump arasında gerçekleşen 45 dakikalık telefon görüşmesi, ardından da CIA Başkanı Pompeo’nun ziyareti iki ülke arasındaki sorunların hepsinin değilse bile bir kısmının aşılması, işbirliğinin derinleşmesi, Türkiye’nin beklentilerinin karşılanması için çok önemli bir fırsat yaratmıştır.

Ancak unutmayalım ki Amerika da, Rusya da, İsrail de, belki bundan sonra ilişkilerimizi normalleştireceğimiz diğer ülkeler de çıkar ve beklentilerimizi tam olarak karşılamayacaklar, yapılmasını hiç istemediğimiz şeyleri de yapacaklardır. Amerika’da da, Avrupa’da da, başka yerlerde de Türkiye’yi eleştirenler mutlaka çıkacaktır. Bizler de doğal olarak bu ülkeleri ve uygulamalarını eleştireceğiz. Ama umarım rasyonaliteden taviz vermeden, özcülüğün kolaycılığına ve bataklığına saplanmadan, eleştirilerden bazılarının haklı olabileceğini de hesaba katarak…

Not: Sapla samanın, at iziyle it izinin birbirine karıştığını Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Karar yazarları da, başkaları da gündeme getirmişti. Kaçırdıysanız Hakan Albayrak’ın dünkü yazısını da bu çerçevede okumanızı öneririm. Rasyonalitenin sadece dış politikada değil iç politikada da ağırlık ve önem kazanması, haksızlığa uğrayanların haklarının iade edilmesi temennisiyle…

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum