Nükleer savaşa doğru yeni bir adım mı?

ABD Başkanı Trump daha önce müjdelediği projesini geçtiğimiz salı günü programlayıp bütçeleyerek, adını da Altın Kubbe koyarak dünyaya ilan etti, üç yıl içinde 175 milyar dolar harcanarak Amerika’nın ve muhtemelen Kanada’nın da korunacağı bir füze savunma sisteminin kurulacağını söyledi.

Karamsarlar üç yıl içinde bu projenin hayata geçmesinin imkansız olduğunu, en az 20 yıl gerektiğini, maliyetinin 800 milyarı bulabileceğini, Kongre’nin ilk aşama için gerekli görülen 25 milyar doları bile bulmakta zorlanacağını iddia ediyor. Ama kimse bu teknik açıdan mümkün değil demiyor.

Şimdiden projeye katılacak şirketler üç aşağı beş yukarı belirlenmiş, SpaceX’e, Lockeed Martin’e ve belli başlı bilişim şirketlerine çok iş düşeceği üstünde mutabakata varılmış. Çıkan haberlerden anlaşıldığı kadarıyla yeni yapı eskisi üstüne inşa edilecek ancak uzay da silahlandırılacak.

Görünen o ki, 1980’lerin Yıldız Savaşları anlayışı canlandırılacak. Bu kez lazer silahlarından söz edilmese de mantık çok benzer. Dünyanın çevresine yerleştirilecek uydulardan ateşlenen füze hasmını en iyi ihtimalle kalkış aşamasında, o da olmazsa atmosfer dışında vuracak. En kötü olasılıkla da yerdekiler tarafından hedef alınacak.

Yeni sistem doğal olarak o günlerde öngörülemeyen rotası değişken süpersonik füzelere ve dünya çevresindeki uydulara yerleştirilebilecek silahlara karşı da etkili olacak. Böylece kuzey Amerika, belki ileride Amerika’nın diğer müttefikleri de bu füze savunma ayrıcalığından yararlanacak.

Amerikalılar atmosferin dışında patlatılacak tek bir termonükleer silahın yayacağı elektromanyetik dalgaların yaratacağı kaostan, havadaki bütün uçakların düşmesi olasılığından, cebimizdekiler de dahil tüm telekomünikasyon imkanlarının dumura uğraması felaketinden bile korunacak.

Eğer Kongre ikna edilip kaynak ayrılırsa 44 farklı yerdeki hava savunma sistemlerinin sayısı artacak, araştırma ve geliştirmeye daha fazla kaynak ayrılacak, silah şirketleri de tabii ki bol bol para kazanacak. Hepsinin ötesinde de dokunulmazlık kazanan Amerika hiç kimsede olmayan bir yaptırım gücüne kavuşacak.

Benzeri sistemlerin Rusya, Çin ve hatta “Avrupa” tarafından kurulamaması ya da kurulacak sistemleri delecek yeni silahların geliştirilememesi halinde, yani bu sözü pek edilmeyen varsayımın gerçekleşmesi durumunda, Amerika nükleer silahlarını, hiç olmazsa taktik olanlarını kullanma özgürlüğüne kavuşacak.

Ukrayna savaşında olduğu gibi nükleer tırmanmadan korkmasına, İran ve Kuzey Kore gibi devletlerin nükleer silah gelişmesinden rahatsız olmasına gerek kalmayacak. Caydırıcılık şemsiyesine koruyuculuk şemsiyesinin eklenmesi onu “müttefikleri” açısından vazgeçilmez hale getirecek.

Trump sonrası Amerika başkanları da kimi müttefikinden toprak veya ilhak talep edebilecek, kimisine yüksek gümrük vergileri koyup mütekabiliyette bulunmamasını isteyebilecek. Panama’ya ayrıcalık, Danimarka’ya toprak, Kanada’ya ilhak demek çok daha kolay ve cazip olacak.

Yeter ki evdeki hesap çarşıya uysun, Çin, Rusya ya da zayıf bir ihtimal olmakla birlikte Avrupa Altın Kubbe’yi pasifize edecek yeni sistemler, silahlar geliştirmesin. Bir de Amerikan halkı refahı yerine silah şirketlerinin daha çok zenginleşmesine, Elon Musk’ın daha da büyümesine katkıda bulunmaya ikna edilebilsin.

Ben ilkinin zor, ikincisinin kolay olduğunu düşünüyorum ama silahlanma yarışının uzaya sıçramasından, nükleer silah sahiplerinin birbirlerine saldırmalarından vazgeçiren caydırıcılığın teknik olarak değilse dahi psikolojik olarak çökmesinden, dünyayı yok edebilecek gelişmelerin yaşanmasından endişe ediyorum.

Endişelerimin yersiz olduğunun ispatlandığı bir dünyada yaşamayı çok isterim. Fakat önerim yine de Türkiye’nin -tüm ilgili kurum ve birimleriyle- salı günkü açıklamayı, açıklamanın dünyada doğurduğu sonuçları yakından takip etmesi, savunmasını nasıl sağlayacağını akademisi, muhalefeti ve kurumlarıyla tartışması gerektiği olur.

İsrail’in Demir Kubbe mantığından ilham alıp geliştirilmeye başlanan bizim Çelik Kubbe sisteminin Amerika’nın Altın Kubbesi’ne benzemesi ya da onunla bir şekilde entegre edilmesi, NATO bünyesinde Avrupa hava savunmasına ilişkin inisiyatiflerin geliştirilmesine katkıda bulunulması gibi alternatifler de şimdiden dikkate alınır.

Ama gerçekçi gözlemlerle, felsefecilerin Nietzche Tezi dediği algısal tuzağa düşmeden, Aegis gemilerinin, THAAD ve Patriot sistemlerinin ötesinde savunma mekanizması kurulmaya çalışıldığını görerek, Kürecik radarlarının önemini yitireceğini varsayarak, atılan her adımın askeri ve siyasi sonucunu hesaplayarak…

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
13 Yorum