Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararı…

Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) uzun bir hazırlık döneminin ardından 1998’de Roma’da alınan kararlar neticesinde 1 Haziran 2002’de resmen kuruldu. Amacı soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırganlık suçunun cezasız kalmamasını, dolayısıyla da caydırılmasını sağlamaktı. 120 devlet ilk etapta ICC’nin bu konulardaki yargı yetkisini kabul etti. İmzacı sayısı sonradan 123’e çıktı.
İsrail, Amerika, Çin, Rusya, Türkiye gibi ülkeler mahkemeye başından beri karşılar ve mahkemeyi kuran Rome Statüsü’nün imzacısı değiller. Hiçbir şekilde de mahkemenin yargı yetkisini kabul etmiyorlar. Hatta Amerika askerlerinin ve diğer yetkililerinin Afganistan, Polonya, Romanya ve Litvanya’da işlemiş olabilecekleri suçları araştırmaya kalkması nedeniyle mahkemenin bir önceki baş savcısı Gambiyalı Fatau Bensauda’ya yaptırım uygulamıştı.

Trump Yönetimi tarafından alınan vize vermemekten malına-mülküne el koymaya kadar giden yaptırım kararı daha sonra Biden Yönetimince geçersiz kılınmış ama bu arada ICC’nin baş savcısı da değişmişti. Bensouda’nın yerine İngiltere’nin adayı Karim Ahmet Khan 2021 Şubat’ında 123 üyenin 72’sinin oyunu alarak seçilmişti. Herhalde böylece ABD ile mahkeme arasındaki sorun da çözülmüştü.

***

Jerusalem Post’un bir süre önce yazdığına göre İsrail’in üstündeki yük de Khan’ın seçimiyle hafiflemiş. Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanı Riyad Maliki geçtiğimiz yıl Haziran ayında Lahey’e gidip Khan’a mahkemenin kendilerini unuttuğu şikayetini iletse de o, seçildiğinden bu yana İsrail-Filistin meselesine dokunmamayı tercih etmiş. Son zamanlarda mesaisinin önemli bir kısmını da Ukrayna Savaşı’na ayırmış.

Doğal olarak Ukrayna’nın ICC’nin toprakları üstündeki yargı yetkisini üye olmadan tanımasının, mahkemenin de Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rusya Çocuk Hakları Komiseri Maria Lvova-Belova hakkında çocuk kaçırıp ideolojik açıdan eğitme, koruyucu ailelere verme, yani bir tür ölümsüz, kayıpsız “Tehcir” gerekçesiyle Cuma günü tutuklama kararı vermesinin ileride İsrail ve Amerika için ne gibi sonuçlar doğurabileceğini bilmiyoruz.

Ama benzer bir tutuklama kararının bu ülkelerin unsurları tarafından işlenmiş olabilecek çok daha ağır suçlara ilişkin dahi verilmesini beklemenin gerçekçi olmayacağını biliyoruz. Ayrıca Putin ve Lvova-Belova’nın tutuklanıp yargılanmasını beklemenin de gerçekçi olmadığı sanırım hepimizin malumu.
Çünkü öncelikle bir yerlerde yakalanmaları, birilerinin onları yakalamaya cesaret etmesi, nükleer çatışma da dahil Rusya’nın tepkisini göğüslemeye hazır olması gerekecek. Hukuki komplikasyonları aşmak için de yakalamaya aday olanların çok çalışması şart. Özellikle de söz konusu olan iktidardaki bir devlet başkanıysa, daha doğrusu doktrinde iktidarda olan devlet başkanlarının kendi ülkesi dışında yargılanması yasaklanmışsa.

Üstelik de aynı mahkemenin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı zamanın Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir bile kendisine karşı darbe yapılana kadar Türkiye, Güney Afrika gibi pek çok ülkeyi rahat rahat dolaşmışsa.

Bir de unutmayalım ki Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip daimi üyesi bir ülkenin devlet başkanının yakalanıp yargılanmasından bahsediyoruz. Dahası kendisini yakalayıp mahkemeye teslim etmeye cesaret edecek bir ülkeye gitme olasılığı olmayan bir insandan, yani mahkemenin verdiği pek çok açıdan tartışmalı, hukuki gerekçesi açıklanmayan, siyasi olduğu, baskı altında alındığını düşündüren sembolik bir karardan söz ediyoruz.

Bu karar işlenen uçların cezasız kalmayacağını gösterir mahiyette olsa, mahkemenin gücünü pekiştirip caydırıcılığını arttırsa sembolik olmasının bile önemli olduğunu söyleyebiliriz. Fakat ne yazık ki bu kararın tam tersine sonuç doğurması, ICC’nin önyargılı olduğuna ilişkin kuşkuları pekiştirmesi, kendisine olan güveni iyice sarsması, araçsallığı hakkındaki iddiaları güçlendirmesi olasılığı çok yüksek.

Zaten şimdiden tartışmalar başladı. Kararın hukuksallığından çok net siyasi faydası, Çin’in Rusya’yı destekleme kararını etkileyip etkilemeyeceği üstünde yazıldı, konuşuldu. Bazıları bu karar sayesinde Rusya’ya uygulanan ambargolar asla kalkmaz diye sevindi. Ukrayna doğal olarak karardan memnuniyet duyduğunu çeşitli düzeylerde açıkladı. Amerika kararı desteklediğini -belki de başka suçlardan ziyade bu özel suça istinaden olduğu için- en yetkili ağızdan vurguladı.

***

Yine de yanılmayı çok isterim. Dünyanın ICC’ye, kuruluşunda ifade edilen değerlerin korunmasına, ağır insan hakları ihlallerinin, savaş suçlarının cezasız kalmamasına, saldırganlığın önlenmesine, en önemlisi de tüm bunları yapmaya niyetlenecekleri hukukla caydırılmasına ihtiyacı var. Kaldı ki Rusya’nın Ukrayna’da sadece çocuklara ilişkin suçları değil çok daha ağır savaş suçları işlediğine de eminim.

Başlattığı savaşın bizatihi kendisi saldırganlık suçunu oluşturuyor. Rusya silahlı güçlerinin savaş esirlerine karşı tavrı da ziyadesiyle tartışmalı. 1949 tarihli Savaş Esirlerine İlişkin Cenevre Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine işaret eden sayısız veri mevcut. Ancak bu yöntemle ne Rusya’nın cezalandırılabilmesi, ne de ICC’nin güçlenebilmesi, caydırıcılığının pekişmesi mümkün.

Keşke ICC daha adil olabilse, önlemek ve cezalandırmakla yükümlü olduğu suçlar konusundaki hassasiyetini her yer ve her ülke için geçerli kılabilseydi. Cuma günü aldığı kararın savaşı bitirmekten çok uzamasına, derinleşmesine, kökleşmesine, daha fazla insanın acı çekmesine yol açabileceğini görseydi. En azından dünkü New York Times’a görüş bildiren bir hukukçunun söylediği gibi suçu doğrudan işleyenlerden başlayıp süreci öyle işletmeyi deneseydi…

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum