Yaptırım siyasetinin sonu mu geliyor?

Oldum olası devletler istedikleri bir şeyin yapılmasını, istemediklerinin de yapılmamasını sağlamak için muhataplarına ya mükafat vadederler ya da ceza, yani yaptırım. Mükafatın en bilinen türü yardım, cezanın klasik yöntemi de güç kullanımıdır. Önce tehdit edilir, işe yaramadığı anda da güç kullanımı müdahale veya savaş biçiminde başlatılır.

Ancak bu binlerce yıllık yöntem karşılıklı bağımlığın artması, diplomatik ilişkilerin gelişmesiyle farklı boyutlar kazanmış, yaptırımlar özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası kurgulanan dünya düzeni içinde yeni biçimlere bürünmüştür. Artık güçlü devletler silaha el süremeden de yaptırımlar uygulayabilmekte, bazı devlet, şirket, kurum ya da kişileri hedef alabilmektedir.

Bize uygulananlar da dahil bu yeni tür yaptırımların hemen tamamına yakını amacına ulaşmakta başarılı olmasa da giderek daha yaygın bir şekilde kullanılmakta, Foreign Policy’de Christopher Sabatini’nin söylediği gibi uygulayanın, daha doğrusu en çok uygulayan Amerika’nın gücünü erozyona uğratmakta.

Bence daha da önemlisi kural bazlı olduğu söylenen devletler arası sistemi giderek daha anarşik hale getirmekte, Amerika’yı kural koyucu ve koruyucu olmaktan çıkartıp kural bozucu, liberal dünyanın değerlerini sarsıcı bir konuma taşımakta. Bizim gibi müttefiklerini de her anlam ve alanda yeni arayışlara yönlendirmekte.

Çünkü egemen iradesiyle koyduğu yaptırımlara sadece hedeflediği ülkelerin değil başkalarının da uymasını istemekte, uymayanlara benzeri yaptırımların seçici bir şekilde uygulanmasını kendisinde hak olarak görmekte. İran’a, Rusya’ya, bir süredir de Çin’e karşı uyguladığı muhtelif yaptırımlara uyamayanlara da ikincil denen keyfi başka yaptırımlar uygulamakta.

Hem de hukuken hiç bir devletin BM Güvenlik Konseyi tarafından alınmamış bir yaptırım kararına uymak gibi bir mecburiyeti olmamasına karşın. Rusya’dan hava savunma sistemi alan her devlete aynı kriteri uygulamamasına, bazıları CAATSA ile cezalandırılıp diğerleri görmezden gelinmesine, yaptırımlarda dahi seçici davranılmasına rağmen.

Şimdi bu politikanın Amerika açısından faziletleri sorgulanıyor, Sabatini ve onun gibi kimi düşünce kuruluşu çalışanları yaptırımların aslında işe yaramadığını Washington’daki karar vericilere anlatmaya çalışıyor. Yazdıkları işe yarar mı, Venezuela’ya uyguladıkları yaptırımlardan en çok kendilerinin etkilendiklerinden Biden Yönetimi ders çıkartır mı doğrusu kestirmek zor.

Sabatini’nin BRICS’in yaptıklarını hatırlatması, Washington’un düşünmeden, tartışmadan aldığı kararlarla kendi hegemonyasını nasıl erozyona uğrattığını vurgulaması her sorunu çivi, yaptırımları da çekiç olarak görmelerine engel olur mu bilinmez. Fakat gördüğümüz ve bildiğimiz Amerika’nın bu ifrata varan yaptırım politikasının bizim gibi ülkelerin aslında işine yaradığı.

Düşünsenize eğer Amerika zamanında bize insansız hava aracı vermiş veya satmış olsaydı bugün adına şarkılar bile yazılan, devletlerin satın almak için sıraya girdiği SİHA’larımız olur muydu? F-35 projesinden dışlanmasaydık beşinci nesil muharip uçak üretmek için böylesine çaba harcar mıydık? Tank, zıhlı araç, top, tüfek yapar mıydık?

1974’de ambargo kararıyla mağdur edilmeseydik bugün envanterimize giren kaç yerli yapım savaş gemimiz, kaç denizaltımız olurdu? Amerikalı ve Avrupalı müttefiklerimize güvenebilseydik Hisar füzelerini, Atak helikopterlerini mi yoksa Hürkuş mu, Hürjet mi yapardık? Askeri sanayi ihracat kalemlerimiz arasında böylesi bir yer mi alırdı?

Bence almazdı ve muhtemelen çoğunu da yapmazdık. Amerika’nın ambargoları, Avrupa’nın örtülü, örtüsüz yaptırımları bizim askeri anlamda otonomimizi sağlamamıza vesile oldu. Türkiye zaman içinde ateş kontrol sistemlerinden muhabere araçlarına, ulusal yazılımlardan seyir füzelerine askeri gücünü genişletip caydırıcılığını ve müdahale imkanlarını arttırmış bir ülke haline dönüştü.

Fakat aynı zamanda uyguladıkları ambargolar bize zarar da verdi. Kendilerinden fikren uzaklaşmamıza, Batı ile özdeşleşen değerlerin daha büyük bir hızla erozyona uğramasına neden oldu. Mali olarak da zarar gördük, etik değerler anlamında da. Ekonominin deneysel ve yetersiz yönetimi dünyayı sarsan krizlerle örtüşünce de zararlarımız katlandı.

Ama askeri anlamda güçlendik ve bugüne dek de kabul edelim ki baskılara direndik. Umarım artık Amerika da Avrupa da genel olarak yaptırım siyasetlerini, özel olarak da Türkiye’ye karşı uyguladıkları yaptırımları masaya yatırırlar. Avrupa’da İsveç’in NATO üyeliği sayesinde olumlu gelişmeler var, Amerika ile de F-16 sorunu çözülüyor gibi…

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum