Zamanın ruhunu yakalamak…

Türkiye’nin yaşadığı büyük yıkıma dünya tepkisiz kalmadı. 102 ülke yardım teklifinde bulundu, 88 ülkeden 11 bin 302 kişi yardım için geldi. 23 ülke arama-kurtarma faaliyetlerini tamamlayarak ayrıldı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun aktardığına göre halen Türkiye’de 5 bin 302 yabancı personel bulunuyor, yaralarımızın sarılmasına destek veriyor.

Çadır sağlayan da var, sahra hastanesi kuran da. Bundan sonra bölgenin yeniden inşası, çok olasıdır ki olabilecek depremlere karşı tedbir alınması için de maddi destek verenler olacak, Türkiye ile dayanışma bir süre daha devam edecektir. AB’den, Dünya Bankası’ından ve başka kaynaklardan fonlar gelecektir.
Ayrıca arayanları, soranları, taziye mesajları iletenleri, Yunanistan Dışişleri Bakanı, NATO Genel Sekreteri gibi bizzat gelip ziyaret edenleri, Ermenistan ve Suriye ile sınır kapılarının açılması benzeri fiili değeri kadar sembolik önemi olan tasarrufları da unutmamak gerek. İsrail’in sağladığı olağan dışı destek de umarım kolektif bilincimizin, stratejik aklımızın bir yerlerine not edilmiştir.

Beklentim, yaşadığımız felaketin şokunu üstümüzden attığımızda, depremzedeler geçici barınma merkezlerine yerleştirilip hayat normale biraz yakın aktığında bize sağlanan küresel desteğin kapsamlı bir envanterini çıkartıp, yapılacak bir törenle, töreni besleyecek bir sergiyle destek veren tüm ülke ve kurumlara, onların halkalarına minnettar olduğumuzu en açık şekilde göstermemiz.

Belki ileride de ölenlerin anısını yaşatmak için bir yerlerde bir anıt yapıp, sadece yurt dışından değil yurt içinden de yardıma koşanları, AHBAP, AKUT, IHH başta olmak üzere katkıda bulunan tüm sivil inisiyatifleri, küçük-büyük belediyeleri, itfaiyecileri, madencileri, çorba dağıtan yardımseverleri, yemek servisi veren gıda firmalarını ve depremin diğer isimsiz kahramanlarını onurlandırırız.

Mesleki önerimse yaşadığımız felaketle ortaya çıkan uluslararası dayanışmayı sorunlarımızı çözmek, çözemediklerimizi de aşmak için fırsata çevirmektir. Ermenistan’la bir türlü kurulamayan diplomatik ilişkileri kurulabilir, Suriye’yle ilişkilerin normalleşme sürecini hızlandırılabilir, Yunanistan’la yeni bir modus vivendi yakalanabiliriz. Kıbrıs sorunun çözümüne yeni bir ivme katabiliriz.

Yeter ki diplomasinin imkanlarından yaralanalım, ötekileştirmeyi iç siyasette fazilet olarak görmeyelim. Bir de gerçekçi olalım. Unutmayalım ki hiç bir devlet biz depremle sarsıldık, bize karşı insani dayanışma gösterdi diye çıkar ve beklentilerinden fedakarlık etmeyecek, mesela Yunanistan Ege bizimdir tezinden taviz vermeyecek ya da Amerika Rusya’yı zorlayın ısrarından vazgeçmeyecek.

Depremle birlikte doğan dayanışma ruhu muhtemelen en çok müzakere kapılarını aralayacak, kriz ve çatışma potansiyellerini azaltacak. Amerika’dan savaş uçağı ve yedek parça almamızı çabuklaştıracak. Suriye ile anlaşmamızı, Ermenistan ile bir kez daha uzlaşıp hem kapıları açmamızı, hem de bir tarih komisyonu kurmamızı kolaylaştıracak. İsrail’e bakışımızı daha rafine, daha rasyonel hale getirecek.
Bizim kavga etmeye değil barışmaya, çıkarlarımızı en rasyonel şekilde korumaya ihtiyacımız var.

Caydıralım ama bağırmayalım, müzakere edelim ama karşımızdakilere de onurlu çıkış kapısı bırakalım.

Pazarlık gücümüzün sonsuz olmadığını, diyelim ki İsveç’in üyeliğini meşru nedenlerle engellesek, daha doğrusu geciktirsek dahi yakında güvenlik ortağımız olacağını hatırımızdan çıkartmayalım.

Dış politikadan ve gelen yardıma teşekkür etmeden önce yapılması gereken çok şey olduğunun farkındayım. Koskoca bir bölgenin yeniden inşası, depremden etkilenen insanların barınma, eğitim, sağlık, güvenlik başta olmak üzere sorunlarının çözülmesi, İstanbul ve olası diğer depremlere karşı tedbir alınması, eş zamanlı olarak da demokrasinin akamete uğramaması için çaba harcanması şart.

Popülist siyasetle fırsatçılık arasına sıkışmış şehirlerimiz, kasabalarımız, köylerimiz dökülüyor. İmar aflarıyla, imzalarını hakketmeyen inşaat ve iskan ruhsatlarıyla oturduğumuz binaların hali gerçekten vahim. Demirinden, kumundan, çimentosundan çalınmış apartmanlarımızla, gecekondudan hallice evlerimizle deprem kuşakları üstünde oturuyoruz. Türkiye için kapsamlı bir imar seferberliği şart. Ayrıca ekonomiyi de düzlüğe çıkartmak gerekiyor.

Ancak aynı zamanda dünya da dönüyor. Savaşlar sürüyor, çözülmeyen sorunlar derinleşiyor. Yakalanan fırsatlar da zamanında inisiyatif alınmazsa kaçıyor. Zamanın ruhu şu an bizim yanımızda, biraz sempati seferberliği, biraz da gelen yardımlara müteşekkir olduğumuzu göstererek ve tabii ki varsayımlara dayalı komplo teorilerine prim vermeyerek sorunlarımız kendi istediğimize yakın bir şekilde çözme ve yönetme imkanına sahibiz.

Bu imkanı daha da etkin şekilde kullanmak istersek, yaşadığımız trajediyi toplumsal barışmanın sıçrama zemini haline dönüştürebiliriz. Türkiye’nin sembolleşmiş hukuki sorunlarını çözüp, AİHM kararlarına uymayı deneyebiliriz. Böylesi köklü bir değişim imajımıza ve dünyadaki genel algımıza da, bu ülkenin insanlarına da iyi gelecektir. Umudum çok yok ama yine de yazmak istedim…

YORUMLAR (13)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
13 Yorum