Çocuğun dijital zehirlenmesi-II

Çocuğa yönelik olarak oyunla başlayıp başka (kültür, tüketim, ideoloji vs) alanlardaki ‘kuşatma’ ile devam eden dijital ilgi kuşku yok ki sistem/çocuk ilişkisinin dijital alandaki bir uzantısının, hegemonik yaklaşımının güncel versiyonundan başka bir şey değil. Sistemin/yetişkinin çocukla ilişki ve iletişimindeki genel mantık örgüsü burada da sürmekte. Fakat yeni ve belki de öngörülemez olan şu: Siz çocuğu dijital kuşatma altında kendi mentalinize uygun olarak sarmalladığınızı düşünürken (çoğu çocuk mühendisliklerinde olduğu gibi) bambaşka bir şey daha oluyor; bir yan etki, tahmin edilmeyen başka bir sonuç: Çocukluğun dijital zehirlenmesi.

Hayır, baş dönmesi, kusma, terleme belirtileri değil. Merkezsizleşme, her tür değer yargısına ilişkin belirgin kayıtsızlık ya da yok sayma, hayatın gündelik hareket ve alışkanlıklarının minimize edilerek göz ve parmak devinimi içinde şekillenen mikro biyolojik farklılaşma da değil.

Dijital uzamda filizlenen onlarca yeni insan alışkanlığı ve akışkanlığı içerisinde belki de en ürkütücü olanı ağır şiddetin ve yok edilişler dizisinin sıradanlaşması ve belki milyonlarca defa izlenmesi/eylemlenmesi sonrasında oluşan ‘normalleşme’ gerçeği. Algısı değil, gerçeği.

Böyle olmasa sabah kahvaltısını yapıp çocuğunu öperek evden ayrılan, sonra da askerî üssündeki görevinin başına oturup önündeki kumanda masasından (çocukların dijital oyun konsolundan farksız) gerçek uçakları hareket ettiren düğmelere basarak onları havalandıran ve Afganistan, Suriye, Irak gibi ülkelere bombaları boşalttıktan (ve tabii gerçek bombaların düştüğü yerdeki gerçek insan ölümlerini de istatistik raporlarına ekleyerek) sonra yeniden üsse döndüren çok gelişmiş ülkelerin adamı ne hissediyor olabilir? Sonra öğle yemeği için tekrar evine dönüp çocuğunu öpüyor.

Kötülüğün sıradanlaşmasının anlamı üzerine yeteri kadar düşündüğümüzü sanmıyorum.

Bir zamanlar kimi egemenler tarafından özel kötülük eğitiminden geçirilip özel kötülükler için yetiştirilen kayıp insanlar yok muydu? Vardı. Peki şimdi yaygın, ücretli, gönüllü, kimi internet/oyun salonlarında ikili, üçlü gruplar ve bazan küresel çapta bir ‘oyun’ grubu ile bir ayin havasında gerçekleştirilen özel seanslara ne demeliyiz? Oyunda ağır, güncel silahlar alınıyor, stratejiler belirleniyor sonra sonu gelmez bir insan avı başlıyor. Ölüm, ölüm, ölüm.

Şu kadar basit değil: ne olacak canım, ekranda birkaç cav cuv, hepsi bu.

Hayır, ‘off’ düğmesini kapatınca her şey orada kalmıyor. ‘Oraya’ ‘buradan’ gidiyor zaten ve orada sadece yaygınlaşıyor. Ama dijital derinliğin her gün büyüdüğü zamanlardayız ve artık şu soruyu sorabiliyoruz: Orası burayı mı belirliyor, burası orayı mı? Bunun bir cevabı ve bu cevabın bir önemi var mı?

Doğası gereği naif, savunmasız, ince, kırılgan ve kendisine mahsus biyolojik ve algı gerçekliği olan çocuktan elbirliğiyle vahşi, duyarsız, hunharca şiddet uygulayabilir bir kimlik mi ürettik? Melek gibi uyuyan çocuklar dünyasından, elektronik canavar kâbuslarıyla uyanan çocukların dünyasına hoş mu geldik?

Kimse istatistiklere boğulmak istemez. Fakat dijital dolayımlı çocuk psikiyatrisi verileri merak edenlere çok şey söylüyor.

Çocukluk, artık Kafdağı’nın arkasına saklanabilen bir şey değil. Dijital dünyanın dışına çıkıp klasik çocukluk nefesini alabilen bir varoluş imkânı ebediyyen yok olmuş gibi.

Acıklı olansa, henüz dijitalleşmemiş çocuk alanlarının azgelişmiş zavallı alanlar kabul edilip, oradaki çocukların yardıma muhtaç birer nesne gibi görülmesi. Ticaret ve bilim maalesef hep önden gidiyor gibi görülüyor ama her defasında yıllar sonra yanıldıklarını itiraf ediyorlar, çünkü ‘acele ve geriden’ geliyorlar. Dijitalleşmemiş son çocuk da kaybedildiğinde yine hata yaptıklarını söyleyecekler. Dijital timsahın gözyaşları.

Elinde akıllı telefon ya da tabletiyle odasına veya yatağına çekilen her çocuk dünyanın en çirkin, en kriminal, en şöyle böyle sokaklarına girip gezebilir ve artık ona ebeveynin ya da başka bir otoritenin yapabileceği pek bir şey yok. Acı ama şöyle: onlar artık bir anlamda sizin çocuğunuz olmaktan çıkabiliyorlar, buna alışsanız iyi olur. Elinizde şiddet ya da muhtelif yasaklar dışında bir şey yok ve onların da çözüm olmadığı ortada.

Şunu kabul edelim ki çocuklar artık dijital sistemin ‘değerli’ bir parçası. Hiçbir şeyin bir parçası ve kölesi olmadığına inandırılmış bir çocukluk aklı; bazan ebeveyniyle birlikte. Bir dönem dijital ortamlarda çiftçilik bile yapacak, hayvanlar yetiştirecek kadar ‘doğal’ ve ağır silahlarla sürekli ‘kötüleri’ avladığına inanacak kadar şiddetin içinde.

Eski Sümer tabletlerinde ‘gençlik bozuldu, kıyamet yaklaşıyor’ tarzında serzenişler varmış. Şimdiki tabletlerde de durum pek farklı değil. Sadece ‘köyün/kabilenin’ sınırları değişti, o kadar.

Her şeyin ‘zehir’, önemli olanın ‘doz’ olduğunu bilenler, çocukluğun dijital zehirlenmesi konusundaki endişelerin de yerli ya da yersiz olduğuna karar verebilecektir.

‘Çocuk beni meşgul etmesin’ diye dijital akış nehrine atılan çocuklar, yahut ‘eğitimcinin konforu yükselsin’ diye akıllı araç gereçlerle donatılması talep edilen eğitim sisteminin beklediği geri dönüşler, beklendiği gibi olmayacak.

Yaralanmış yahut zehirlenmiş çocuk bilincinin yaraları, yetişkin dönemde kapanmak şöyle dursun daha da açılabiliyor. ‘Uyumsuzların, mutsuzların, doyumsuzların, anlamsızların’ dünyasının sürekli genişliyor olması kimsenin uykusunu kaçırmıyor. Neyi bekliyorlar, o dünyanın sâkinleri tarafından tatsız bir şekilde uyandırılmayı mı? Yoksa herşey, dijital zombilerin uyuyan zombileri uyandırmasından mı ibaret? Nedir?

17-08/25/dhitwo9xcaasd6i.jpg

Not: TRT Akademi dergisi yeni yayınlanan son sayısını Medya ve Çocuk başlığı ve içeriğiyle gerçekleştirdi. Yılda iki defa yayınlanan hakemli dergi, andığımız son sayı ile birlikte 4. sayısına ulaştı.

Abdurrahman Çakır’ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığı dergi, gelecek sayısında Sinema konusuyla çıkacak. Gazetemizde bugün ikinci bölümünü yayınladığım yazı, TRT Akademi’de yayınlanan yazımızın alıntısıdır.

ANONS

Artık atletin üzerine gömlek-ceketi giysek fena olmaz.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum