Kubbede bir tanburî

Maraş’taki lise yıllarımda devam ettiğim Musıkî Derneği’nde hocamızın bir sözü aklımda öylece kalmıştı: “Tanbur, neyden sonra insan sesine en yakın enstrümandır.” Ve sonra tanburun nasıl yapıldığı, mızrabının deniz kaplumbağası kabuğundan işlenmesi gibi ayrıntılarla devam etmişti. Sonraki zamanlarda tanburun büyük icrâcılarının kayıtlarını dinlemeye başlamıştım. Bilirsiniz, tanbur sesi insanı pek yormaz, saatlerce dinlenebilir.

Bu dinlemeler esnasında Necdet Yaşar, kendi özgül ağırlığı ile hep ayrı bir yerde oldu. Tanburî Cemil Bey’den Özer Özel’e kadar kayıtları bilinen onlarca üstadın tanbur icrâları kulak mesaim içinde hep ayrıcalıklı bir yer edindi. Fakat itiraf etmeliyim ki Niyazi Sayın/ Necdet Yaşar ikilisinin muhteşem beraberliğinden doğan atmosfer daima ayrı bir gökkubbe inşâ etti.

Ve işte Necdet Yaşar Hakk’a yürüdü.

Bir defa daha ‘bir tel kopar ve ahenk ebediyyen kesilir’ hükmünün kapıları açıldı. O tanburdan o sesleri yükselten el durdu. Başı dünyadan uzaklaşıp tanburuna eğilmiş ve orada kendisine daha geniş bir dünya inşâ etmiş olan, kalın gözlüklerin ardındaki o sessizce gülümseyen gözler, o çelebî duruş gitti.

Kendisiyle birlikte bir devrin ve bazı hassasiyetlerin son kırıntılarını da götürmüş müdür?

Neydi hayat? Segâh bir seyir miydi nihayetinde?

Allah’ın rahmet ve mağfiretinin üzerine olmasını niyaz ettiğim Necdet Yaşar, kubbede bâkî kalan bir ses miydi yoksa o kubbeden düşen muhkem bir taş mı? Kuşkusuz her ikisiydi.

Yalnız icrâcı değil, Türk müziği üzerine laboratuvar araştırmaları yapan, küresel çapta otorite olarak da kabul edilen, yabancı üniversitelerde dersler veren, kongrelere katılan ve müziğimizi hakkıyla temsil eden fenâ fi’t-tanbur-ü ve’l-üstad-ı evsât idi.

Taksimleri, saz eseri besteleri ve kendi hayatını çekinmeden adadığı musıkî âleminin içinden bir Necdet Yaşar geçti. Galiba onun en büyük icrâsı kendisi idi. Kendisine yüklenen nefhayı üfledi, ni’met-i küfran etmedi. Kendisine ikram edileni bir ömür bize ikram etti.

Bir fasıl daha kapandı içimizde, bir dünya daha göçtü.

Hazreti Pîr’in deyimiyle “Gökkubbede oturanlar iyi bilir/ Yükseklerden bir taş atıldı mı düşer” hakikati bir defa daha âşikâr oldu.

Evvel giden ahbâba selam elbette. Ve elbette mülâki olunacak tekrar bezm-i ezelde. Yolun açık olsun Üstad. Hû!

Yaşlansınlar. Cidden.

(...)- Son soruyu da genç yazar adayları adına soralım. Yazarlığa ilk başladığınız yıllarda roman ve öykülerinizi yayınlatma konusunda sıkıntılar yaşadınız mı? Bu konuda gençlere tavsiyeleriniz olabilir mi?

-Bir yerde, gençlere tavsiyeniz nedir, diye sorulmuştu. Yaşlansınlar demiştim. Gençken her şey zordur. Ama insan yaşlanınca aslında gençken her şeyin zor olduğunu değil, bizatihi gençliğin zor olduğunu anlıyor. Eser yayınlatmakta çok zorlandım. Yıllarımı aldı. Ama o yılların bana kattıklarını hiçbir şeye değişmem. Şimdi yirmi yaşında bir delikanlı dergilere öyküler gönderdiğinde ama hiç kimsenin yayınlamadığını, herkesin bir köşe tuttuğunu, herkesin kendi iktidarını kurduğunu büyük büyük cümleler kurarak söyleyip yakınıyor. Ben onlara burası Kafka’nın Şatosu, “Omzun çürümelidir bin demir kapıyla hesaplaşmaktan” mısrasını okuyup geliyorsun, öykü, şiir yazıyor, sonra onu kimse alkışlarla karşılamıyor diye mızmızlanıyorsun demiyorum. Çünkü omzu çürümeli bin demir kapıyla hesaplaşmaktan. Seni görmediler ve çığlık atıyorsan, seni görmediler diye attığın çığlığı duymadılar diye yakınamazsın. Bu cümlenin ne dediğini anlamayan genç adam daha meseleye yaklaşmamıştır bile. Sabredeceksin diyeceğim, bir şey olursa hep bir şeylere rağmen olur diyeceğim ama hiç kimse sabrı öğütle öğrenemez. Yaşaya yaşaya, istediği o şeyin olmayışını bininci kez yaşayınca öğrenir. Yaşlansınlar. Cidden. Bir de sır vereyim; bana bir kaç öyküsünü gönderip de “Okur musunuz, benden bir şey olur mu, yoksa çok geç olmadan bırakayım mı bu işleri?” diyen olursa, öyküleri okumadan “bırak” diyorum. Ama hiç kimse okumasa bile yazacak olanlara ettiğim yardımların ve desteğin ne ölçüde olduğunu onları bulup sorabilirsin. Çok iyi şeyler söyleyeceklerdir. (…) Güray Süngü-(İsmail Özen’in Mahalle Mektebi için yaptığı söyleşiden…

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.