Statükonun amansız direnişi

Türkiye’nin herhangi bir sorununun gerçek mahiyeti umurlarında olmayan geniş bir kesim var. Bir sorunun varlığı ya da duruma göre çözümü, iktidarın (Buna 23 yıldır Erdoğan diyebiliriz) işine yarıyor mu yaramıyor mu ona bakılıyor. Türkiye gündeminde konu ne olursa olsun gizli ya da açık sorulan soru aslında, Erdoğan’ın işine yarıyor mu yaramıyor mu? Bu cinnetin farkında olan Erdoğan da söz konusu sorunun sorulmaya başlamasının bile, kendi işine yarayacağı siyasi bir iklim yaratmayı başardı. Yani değil sorunun cevabı, sorunun sorulmasının bile Erdoğan’ın işine yaradığı bir mekanizma 23 yıldır işliyor.

Hükümet herhangi bir toplumsal konunun, sağlıklı tartışılamayacağını bildiği için, tartışmaya ihtiyaç duymuyor ve sadece yapıyor. İşin siyaset açısından en ilginç yanı ise yapıyor ve oluyor. Tam da bu işleyişi kavrayamayan muhalifler olup bitenler hakkında sadece birkaç slogan geliştirerek, üzerinden yıllar geçse de sanki bu konu aşılmamış gibi taraftarlarına hamaset satıyor. Garip şekilde yıllardır kendisini tekrar eden bir döngü bu. Türkiye’nin Ortadoğu’daki dış politik açılımları hala ne olduğu bir türlü anlaşılamayan ‘’BOP’’ martavalıyla, başkanlık sistemine geçiş süreci ‘’Yetmez ama evet’’ teraneleriyle, askeri vesayetin aşılması, bilumum Kemalist ve militarist sloganlarla ve FETÖ vesayetinin aşılması ‘’tiyatro’’ vs. tezviratlarıyla, tekrar tekrar ve bitmek tükenmek bilmeyen bir kararlılıkla temcit pilavı gibi sunuluyor.

Muhalifler bu sloganlarla belki kendileri adına geçici bir tatmin sağlıyor ancak ilgili olayların Türkiye’yi kalıcı şekilde değiştirdiği ve dönüştürdüğü gerçeği ile bir türlü yüzleşemiyor. Aynı döngü her yeni toplumsal olayda, eski sloganların eşliğinde yeniden başlıyor ve süreci yönlendirebilecek hiçbir etki gösteremiyor. Yeni örneğimiz ise PKK’nın feshi ile artık elle tutulur bir boyut kazanan Kürt sorunu.

***

Beklenen oldu ve statükonun yılmaz bekçileri yeniden atağa geçti. Biten bir kavga anında çevredekilerin, kavgaya sebep olan sorunları, tarafların menfi yönlerini dile getirmeleri ne kadar ahlaki ise barış karşıtı gelişen söylem o kadar ahlaki. Barış için gerekli olan toplumsal enerjiyi, tahrik ve tezviratla yok etmeye yönelik sorumsuz ve şımarık bir söylemle karşı karşıyayız.

İçinde bol miktarda Kemalizm, Lozan, ulusal birlik, ırkçı yaklaşımlar, bölünme, siyasi menfaat, vatanı bölme, İsrail, ABD, Irak, Suriye, yer yer İran, Ortadoğu’da yüz, iki yüz, üç yüz yıllık kimsenin bilmediği, keşfedemediği oyunlar ve sadece Türkleri dışlayan bilumum etnisitelerin ittifakı ile oluşturulmuş yeni Türkiye distopyaları birbiriyle rekabet eder yoğunlukta karşı argüman olarak boca ediliyor. Statüko elindeki bütün imkanları kullanarak amansız bir direnişe geçmiş durumda. Adı konulmamış en büyük endişe ise Erdoğan’ın bir dönem daha iktidarda kalma ihtimali. Bu ihtimal zaten tek başına, sorunun herhangi sağlıklı bir düzlemde irdelenmesini imkansız hale getiriyor.

Barış adımının sadece Türkiye’de değil bölgede de ihtiyaç duyulan istikrar için ne denli kıymetli bir adım olduğu gerçeği, malum memnuniyetsizlerin hiç umurunda değil. Zaten zihinlerinde bölgeyi ‘’Türkiye Ortadoğu’nun iç işlerine karışmasın’’ formülüyle çoktan çözmüşler.

***

Türkiye’nin tabi gelişiminin önünde 40 yıldır büyük bir engel olarak duran Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözülme ihtimali, zihin fonksiyonları sadece kriz endişeleri ile şekillenmiş beton kafalılar için varlık tehdidi olarak hissediliyor. Madem barışa bir katkınız yok ya herkesin kabul edeceği bir alternatif sunun ya da susun!

Yazımı daha önce kullandığım bir cümleyi hatırlatarak bitirmek istiyorum: Türkiye çok önemli bir siyasi meselesini, demokratik yöntemlerle çözmenin eşiğine geldi. Bu eşiği aşabilmek sadece dünyanın gelişmiş demokrasilerinde mümkün olabiliyor. Gelişmiş bir demokratik ülke mi olacağız yoksa üçüncü dünyanın mental batağına mı saplı kalacağız? Karşı karşıya olduğumuz sınav aslında bu.

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
24 Yorum