Bizim bitmez sistemsizliğimiz

Birbirinden büyük dertleri olan Türkiye’nin yakın ve orta vade için faiz ve kur kıskacından enflasyonu düşürme hedefi olduğunu biliyoruz. Ekonominin tamamını kapsayan bütüncül plandan söz edemeyiz ama böyle bir hedef var. Utangaç da olsa faiz silahı kullanılacak, kur bazen faizle, bazen arka kapı işlemleriyle dengelenecek, eş zamanlı olarak yabancı sermaye ikna edilecek ve hepsinin neticesi olarak enflasyon düşürülecek. Tutar ya da tutmaz ama en azından hedefe giden yolda bazı doğrular yapılıyor.

Ama ekonominin problemi bundan ibaret değil, Türkiye’nin problemi de ekonomiden ibaret değil.

Kimi ekonomiyle ilgili, kimi ekonomiyle dolaylı ilgili kimi de her şeyle doğrudan ilgili birçok alanda bırakın planı, programı sistemsizlik dört bir yanı kuşatmış bulunuyor. Bugünlerde “Brezilya nasıl başardı?” sorusunu tartışıyoruz ama meselemiz bundan büyüktür. Keşke meselemiz enflasyon, yabancı yatırım veya kur olsa da Brezilya’yı örnek alsak ya da bildiğimiz gibi yapıp kurtulsak… Değil. Sistemsizliğimiz o kadar derin ki, bugün yaşanan kriz halinin ötesinde bir soruyu akla ve dile getiriyor: Türkiye niye başaramıyor?

Bu sorunun cevabını da şu sorulardan arayalım…

Bir sosyal güvenlik sistemimiz var mı? Yok. Sosyal güvenlikte prim ve kıdem esasına dayalı adil bir hesaplama kalmadı. Ne çalışanı koruyan, ne prim üreteni gözeten ne de emekli olanı rahat ettiren bir sistemden söz edebiliriz. Yıllarca ne kadar kötü bir sistemimiz olduğunu konuştuktan sonra, bir seçim arifesinde bir gecede 2,5 milyon kişiyi emekli ettik ve emeklilik yaşını yine 40’ların başına kadar indirdik. Hacmi bilinmeyen koskoca bir kara delikten ibaret sosyal güvenlik sistemimiz acı tecrübelerden ibaretti. O tecrübelerden acı sonuçlar üretecek bir tercih yaparak yararlandık. Nerede kaldı sistem!

Peki, tanımlanmış sektörlerde adı konulmuş branşlarda bir üretim ve küresel rekabet planımız var mı? Hayır. Belli belirsiz ve birçoğu verimsiz teşvik politikalarına rağmen Türkiye’nin içeride ve dışarıda öncelik verdiği bir sanayi ürünü bulunmuyor. Küresel rekabette kamu gücüyle desteklenen -bir iki özel ürün hariç- sektör ve marka yoktur. Üretici sektörün ve o sektörü regüle etmekle görevli kamunun sistemi ve planı bulunmamaktadır.

Sanayide olmayan sistem tarımda var mıdır? Bırakalım sistemi, kendi kendimize anlattığımız tarım ülkesi hikayesinin gerçekle alakası olmadığını biliyor muyuz? Türkiye, fındık, kayısı gibi sınırlı ekonomik hacme sahip ürünler dışında tahıl başta olmak üzere artık stratejik haline gelmiş ürünlerin hiçbirinde ekim ve üretim vizyonuna sahip değildir. Seneler boş geçmiştir… Geçtiğimiz yıl, Ukrayna işgali nedeniyle buğday krizi çıktığında can havliyle söylenen “Deli gibi ekin. Ne bulursanız her yere ekin. Devlet arkanızda” sözü de sistemsizliğimizin ilanıdır. Bu bahis açılmışken, “Tarımda sistem yok da hayvancılıkta var mı?” sorusunu hiç akla getirmeyelim.

Gelelim vergi sistemine. Sağlıklı ve güçlü bir vergi sistemimiz olduğunu söylemek mümkün mü? Vergi gelirlerinin yüzde 75’ini dolaylı yollardan alan, gelir vergisi ve kurumlar vergisi toplayamayan; yani ancak vergilendirdiğini bir kez daha vergilendirerek bütçe yapabilen bir devlet burası. Sistemi yok, gücü var; o da yettiğine…

Tıpkı yargı sistemi olmadığı gibi. Yakında yine olacağı gibi her zaman bir bahaneyle suçlularını dışarı salan, caydırıcılığı kalmamış bir uygulamayla sistem denebilir mi?

Okullarımız, öğrencimiz, öğretmenimiz var ama eğitim sistemimiz yok. Devasa binalarımız var ama üniversite sistemimiz de yok.

Kabul edelim bizim “sistem”le işimiz yok. Tecrübe içeren, liyakatı önemseyen, verimlilik üreten, gelişmeye açık, gündelik siyasete kapalı, rekabete açık modellere ilgimiz yoktur. Yıllarımız böyle geçti, böyle de geçecek görünüyor…

YORUMLAR (123)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
123 Yorum