Böyle iki hafta bir daha bulunamazdı
Beştepe’de ABD ile başlayıp Soçi’de Rusya ile tamamlanan mutabakat maratonu Türkiye’nin isteklerini karşılıyor. Bütün isteklerini değil ama böylesine zor bir dosyada her şeyi alabilmek zaten mümkün olamazdı. Birden fazla güçlü aktörün bulunduğu ve küresel güç sahnesini andıran sahada olabileceklerin bir limiti vardır. Türkiye bu limitin yakınına kadar ulaştı. Ankara’nın en istemediği şey sınır boyunca silahlı YPG gücünün varlığıydı, mutabakatlar zincirinin sonunda bu gideriliyor. Fırat nehrinin doğusunda kalan 444 kilometrelik sınır boyunca artık YPG olmayacak… Elbette, orada olmayacak YPG’nin nerede ve nasıl olacağı hâlâ büyük bir meseledir ama (9 Ekim) Barış Pınarı Harekatı’nın öncesi ve sonrası kıyaslanacak olursa kısa sürede elde edilen bu kazanım Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarı hanesine yazılmalıdır.
Rusya’nın ABD ile yaptığımız anlaşmayı, ABD’nin de Rusya ile yapılanı benimsemesi sürecin diplomatik gücünü ayrıca artırıyor. İki ülkenin Suriye’de savaşın bir an önce bitmesi ve çözüm prosedürünün devreye girmesini istediği de açıkça anlaşılıyor. Böylelikle, önce 120 saatlik ardından 150 saatlik temizleme programının hemen peşinden Cenevre’de başlayacak yeni Suriye anayasası yapım çalışmalarının önünde bir siyasi engel kalmamış bulunuyor. Türkiye, Cenevre öncesi sahaya ağırlık koyarak yeni süreçteki rolünü de güçlendirmiş oldu. Böyle bir imkan elde etmek için elde kalan son zaman kesinlikle iyi değerlendirildi. Açıkça görülüyor ki iki hafta gecikme olsa Suriye masasına daha az avantajla oturmuş olacaktık. İki haftaya, yıllardır ertelenen birçok problemin çözümü ya da çözüm sermayesi sığdırıldı.
***
Türkiye istediğinin önemli bölümünü elde etti. Rusya hem son noktayı koyarak hem de ABD’nin çekilmesiyle sahanın tek hakimi oldu. Esad rejimi elini kolunu sallayarak önce İdlib’e ardından Soçi mutabakatıyla birlikte Türkiye sınırına kadar ulaştı. Yani Esad da kazandı. Ama bütün bunlara rağmen sürecin kazananı kaybedeni listesi yapmak için henüz erkendir. Asıl önemli konu Suriye’de toz bulutu indikten sonra ne olacağıdır. Son iki haftayı iyi değerlendirdik ama unutmayalım ki bizim için tablo hâlâ savaşın başladığı günün gerisindedir. Başlangıçta Suriye’de YPG yoktu şimdi var. YPG sınırımızın 30 kilometre aşağısına çekilecek olsa da orada silahlı halde durmaya devam edecek. Bu, Türkiye için doğrudan bir güvenlik tehdidi olmasa da siyasi bir risktir. Ankara, bu örgütün üst yapısı olan PYD ve DSG’nin yeni anaya sürecinde inisiyatif almasını ve statü kazanmasını da kesinlikle istemiyor. Bu ne kadar mümkün olacak belli değil. Rusya’nın bu bahiste Soçi’de olduğu kadar Türkiye’ye cömert davranıp davranmayacağı da belli değildir.
Öte yandan hem son harekatın en önemli amacı olan hem de Türkiye için taşınması zor bir yük haline gelen 3.5 milyonu aşkın göçmenin durumunun çözümü için güçlü bir perspektif gerekiyor. Hâlâ böyle bir ışık yanmış değil. Kaldı ki 12 milyon kişiyi yerinden eden Esad rejiminin savaştan muzaffer çıkması, dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış göçmenlerin geri dönüşü için hiç de motive edici bir tablo sayılmaz.
Belirsizlikler hâlâ devam ediyor ama böyle süreçlerde gri alanların varlığı doğaldır. Sonuçta, 8 yıla ulaşan bir savaştan ve iki süper gücün oynadığı sahneden söz ediyoruz.
Belirli veya belirsiz noktalara rağmen Türkiye için işlerin harekat öncesine göre daha kolay olduğunun altını tekrar çizelim.