İmamoğlu’nun açtığı yol
Seçimin ikinci turunun ardından; yani 28 Mayıs’tan sonra siyasette nihayet bir yaprak kımıldadı. İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, hassas, dikkatli ve gayet ölçülü bir açıklamayla yol haritasını ilan etti. Böylelikle, seçimde ağır bir yenilgiye uğrayan ve bir çıkış arama girişimi için mecali kalmayan muhalefet adına bir hayat belirtisi gösterdi. İmamoğlu, tek başına kendi kendisini aday ilan edemeyeceği için partisi aday gösterirse belediye başkanlığına aday olacağını ve ama devamında asıl rakibinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu söylemiş oldu. Özetle ve mealen dediği budur. Bir yola çıkıyor ve o yolun ilk durağı belediyeyi korumak ve oradan Türkiye’nin geleceği için çaba göstermek. CHP kongresi için çok konuşmadı ve asıl rakibinin Kılıçdaroğlu değil Erdoğan -ya da iktidar- olduğu mesajını net bir şekilde verdi. Ama aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun da itiraz etmeyeceği bir noktada durdu.
***
Bağırmadı, sinirlenmedi, slogan atmadı, “kesin ve keskin cümleler”in hiçbirini sarfetmedi. Bugünlerde söylenmesi gerekenle yetindi, coşmadı. Sadece CHP’nin değil bütün muhalefetin hukukunu koruyan bir üslupla kendisini ifade etti. Konuşmasını bilhassa iktidar için anlamlı kılan da bu hassas ve dengeli tutum olmalıdır.
Buraya kadar olanlar; yani İmamoğlu’nun yeni tutumu, genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra hem siyasi, hem de psikolojik üstünlüğü tamamen kaybetmiş olan muhalefetin oyuna geri dönüşü anlamını taşıyor. Güçlü ve kapsamlı değil ama kesinlikle bir geri dönüş. İmamoğlu, aday olduğu takdirde önceki seçimde sağladığı ittifakı yeniden tesis edeceğine dair özgüvenli sözleriyle start bile vermiş sayılır. İstanbul’un siyasi çarpanı büyüktür… En nihayet, yerel seçimin kazananının büyükşehirlerden ama önce İstanbul’dan belli olduğu için, İBB Başkanı’nın önceki gün duyurduğu şeyler önem arzediyor.
Gayet tabii en başta da İstanbul’un içinde bir ukde olduğunu gizlemeyen Cumhurbaşkanı için. Zaten, daha 2019 mart ayında iptal edilen ilk seçimden başlayarak İmamoğlu’na karşı tetikte olan Erdoğan’ın şimdiden sonra mesaisini yoğunlaştıracağına şüphe yoktur.
***
Böyle denilince herkesin aklına bu mesainin; yani İmamoğlu’nu yenmenin en kestirme yolu olarak onu yargı yoluyla seçimsiz diskalifiye etmek senaryosu geliyor. Ama Erdoğan’ın en azından ilk tercihinin bu olmadığını varsaymalıyız. İstanbul Belediye Başkanı’nı siyasi yasakla durdurmanın iyi fikir olmadığını ve bunun aslında tamamen aksi neticeler verdiğini bizatihi tecrübe eden bir lider olması bu varsayımı güçlendiriyor. Veya güçlendirmeli… Son seçimlerden büyük bir zaferle çıkan ve karşısındaki ittifaka ağır hasar veren bir lider için her şartta sandığa itimattan daha normal tercih de olamaz. Üstüne üstlük genel seçimde aday çıkarmayan HDP gibi partilerin bu kez aday çıkaracağı bilinirken… Ayrıca, AK Parti’nin elinde daha şimdiden isimleri ortaya atılan birçok aday adayı vardır. Her durumda, centilmence bir yarışı denememek için bir sebep görünmüyor. Aksi takdirde, İstanbul yeniden kazanılmış da sayılmayacaktır.
Yerel seçimleri ama İstanbul’u mutlaka kazanmak AK Parti için “mutlak ve pürüssüz bir iktidar”ı tesis etmenin son adımı anlamına geliyor. Muhalefet için ise siyasal güç denkleminde kalmanın tek yoludur.
İktidar kaybederse biraz moralsiz de olsa yoluna devam edere ama muhalefet -ve muhalefet kadroları- kaybetmeyi kolay telafi edemez.
Sonbaharla birlikte siyasi heyecan, gerelim ve tansiyon hiç şüphesiz yüksek olacak. Yerel seçimin sadece yerel seçim olmadığını bu kez her zamankinden daha fazla hissedeceğiz.