Yıkımı görüp, o soruyu haykırmamak imkansız: Bunu kendimize neden yaptık?

KAHRAMANMARAŞ

Pazarcık’tan; depremin merkezinden başlayarak ilerliyoruz. Yıkım büyük biliyoruz ama merkezlere gelmeden çok anlaşılmıyor. Şehirlerarası yollarda ve şehir girişlerinde nisbeten az bina yıkılmış. Gerçeği biliyorum ama yine de içimden “İnşallah hepsi bu kadardır” diye geçiriyorum. Hepsi o kadar değil tabii. Araba şehre doğru ilerledikçe; Maraş, daha doğrusu Maraş’tan geride kalanlar göründükçe kelimeler kifayetsiz kalmaya başlıyor.

1-004.jpg

Pazarcık’ta depremzedeyle oturuyoruz. Adı Celal… Depremden altı kişi kurtulmuşlar. O saatte yağmur, soğuk başka çare yok. Hemen işlettiği büfeye koşmuş. Gün ağarmadan çay ve gözleme dağıtarak hem depremzede hem gönüllü olmuş

Yusuf Ziya Cömert’le ve arkadaşlarımızla dolaşıyoruz, ölümün en apansız geldiği şehirleri… Kime selam versek bir acı hikaye… Yakınları, arkadaşları, komşuları ölmüş. Bazılarından hala haber yok. Şehirden ayrılan ayrılmış, kalanların imkanı yok, mecali hiç yok. Ölüm ve yıkım şehrin her sokağından öylesine ağır geçmiş ki anlatması zor. Azerbaycan Caddesi, Trabzon Caddesi, belediye binası ayakta ama arkası önü felaket… Adı sanı bilinmeyen sokaklar daha felaket.

1-003.jpg

Yusuf Ziya Cömert’le enkaz başındayız. Hangi enkaz? Maraş Ebrar apartmanı…Uçsuz bucaksız neredeyse

Enkaza karışmış hatıralar

Bazı binalar un ufak, bazılarının enkazı kaldırılmış bir kenara yığılmış. Ama ne enkaz. Sıradağlar gibi enkaz, kum, demir parçaları ve onlarla karışmış eşyalar. Elbiseler, halılar, koltuklar, oyuncaklar, resimler, sahibini kaybetmiş çerçeveler. Ebrar apartmanını artık herkes biliyor. Bloklar birer birer yıkılmış… 8-10 blok, 300’dan fazla daire, kayıtlı kayıtsız belki bine yakın ölüm. Sayılara dökülünce, ruhsuz bir istatistik ama o enkazın karşısında biraz durup bakınca; 6 Şubat gecesi o binalarda yaşanan mahşeri telaşı düşünmeye çalışınca ve aslında hiçbir zaman o anın dehşetini düşünemeyince, ne büyük acı…

1-005.jpg

Bir demet hatıra. Sahibini kaybetmiş anılar sokağa savrulmuş

Bizim Galip’in (Dalay) kardeşinin, Beytullah’ın altında kaldığı Safron Otel’in enkazı başında da düşünemedim. Cenazesine 12. günde ulaşılmıştı. Masa başından telefonda hergün soruyorduk. “Nasıl olur da enkazı kaldırılamaz, nasıl olur da ölüsüne ya da dirisine ulaşılamaz?” Zaten üç gün tek bir ekip, tek makina uğramamış… Sonrasını da gidip görünce anladım. Ortada enkaz yok ki sadece çökerken, kum ve çakıl haline gelmiş bir yığın var. Bizim patronun makinaları yetişmişti, sonra da başkaları. Ama vinçlerin tutup kaldırabileceği bir enkaz değildi gördüğümüz. Tıpkı Maraş’taki birçok bina gibi. Birçok deyince gerçekten birçok… Sağlı sollu caddelerin tamamı enkaz olmadan toz, kum, çakıl olmuş. İnsanları yutmuş, yok etmiş.

1-006.jpg

Beytullah Dalay’a mezar olan otelin enkazındayım. Dehşet görmeden anlaşılamıyor. Enkaz değil kum yığını

Evet, yine o kahredici soru: Neden?

Her adımda, her sokakta, her caddede, her görüntüde insan kendi kendine söyleniyor… “Neden, geleceği besbelli depreme karşı bu binalar sağlamlaştırılmadı? Neden, o binaların tabuttan farksız olduğunun anlaşılması için insanların ölmesi beklendi?” Böyle bir ihmal, böyle bir duyarsızlık, böyle bir geri kalmışlık bu ülkenin kaderi nasıl olabilir? Kendimize bu kötülüğü neden yaptık? Eli kolu bağlı ölümü nasıl bekledik ve sonra da adına nasıl kader dedik? Sormadan, hayıflanmadan, kederlenmeden, haykırmadan durmak mümkün değil. 43 bin insanımızı deprem değil ihmal öldürdü, ama artık ne çare… Maraş bu çağda benzerine bir daha rastlanması imkansız bir yıkımın şehri bugün. Rakamlar her gün değişiyor ama özetin özeti, Maraş’ın üçte birinin yeniden inşa edilmesi lazım.

1-007.jpg

Küçük İsmail hayata adım atarken büyük dedesini ve büyük ninesini depreme kurban vermiş. Babasının kucağında nefes almaya çalışıyor. Üç aylık, astımı var. Yeryüzü Doktorları ona sahip çıkıyor

Pazarcık neden daha az yıkım yaşadı?

Bu arada depremin merkezi olan Pazarcık’ta da yıkım var ama herkes ilçenin büyük kısmının yurtdışında çalışıyor olmasından dolayı binaların kaliteli ve depreme dayanıklı yapıldığını söylüyor. “Allah şu binayı, bu binayı yapan müteahhitten razı olsun” diyene sadece Pazarcık’ta rastladım. Nitekim, diğer bölgelere göre kıyaslanınca daha az (800 civarı) can kaybı var ve yüksek katlı binaların birçoğu hasarlı olsa da tamamı yerinde duruyor. Yıkılanlar ise eskiler. Ne yazık ki orada da çadır problemi devam ediyor.

1-008.jpg

Çorba kuyruğu. Depremzede olmak zor ve zaman bazı şeylerin ilacı olsa da ona da “zaman” gerekiyor

Maraş’ta da enkaz hızla kaldırılıyor ama hala çadır eksik. Neyse ki hava biraz ısınmaya yüz tutmuş da depremin ilk günlerindeki katmerli çaresizlik biraz azalmış. AFAD ve Sağlık Bakanlığı ekipleri kendini gösteriyor… Sivil toplum örgütleri zaten işlerine hakim. Ama yıkım ve acı o kadar büyük ki toparlanması gereken iş ve duygu o kadar çok ki…

1-009.jpg

Geride kalan ne varsa kurtarmak umuduyla… Maraş’ta da insanlar deprem sonrası girilemeyen binalara böyle ulaşmaya çalışıyor

Yıkılan şehirler aceleyle mi, tecrübeyle mi yapılacak?

Ve bir de Maraş dahil yıkılan şehirlerin yeniden yapılması, yapılırken bir kez daha yanlış yapılmaması, siyasi bir acelecilikle bu şehirlere bir kez daha kıyılmaması meselesi var. Onu da konuşacağız. Şimdilik, iktidarın, oldu bitti havasıyla, güya hızlı davranma politikası depremin vurduğu yerlerden tedirginlikle izleniyor demekle yetinelim.

1-010.jpg

Kahramanmaraş

Yeryüzü doktorlarına ve bütün gönüllülere teşekkür

Sadece onlara değil elbette ama onların çalışmaları, özellikle hastanelerin hasar gördüğü ve boşaltıldığı; şehirlerdeki doktorların ya kendilerinin ya da yakınlarının hayatını kaybettiği, evlerinin yıkıldığı ortamda çok önemli. Kahramanmaraş’ta da büyük bir fedakarlıkla çalışıyorlar. Küçücük bir çadırda günde 500 hastaya bakıyor, tedavilerini yapıyor, ilaçlarını veriyorlar. İstanbul’dan gelen Yeryüzü Doktorları ekibinden eczacı Ramazan Dilek anlatıyor: “Bir ekibimiz dört beş gün aralıksız çalışıyor sonra yeni bir ekip sırayı alıyor onlar devam ediyor. Hastanelere de yardım ediyoruz. Çünkü depremde etkilenen doktorlar olduğu için, oralarda da çok eksik var. Sadece depremzedelere değil, kurtarma ekiplerine, gönüllülere de hizmet veriyoruz.”

1-011.jpg

Kahramanmaraş

Sivil toplum ve gönüllüler olmasa deprem sonrası tablo ne olurdu kimbilir? Binalar dahil herşeyi yanlış yaptıktan sonra, elde tek doğru olarak bu fedakarlık ve dayanışma tablosu kaldı.

YORUMLAR (36)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
36 Yorum