Çetin Altan...

Onu daha 15’li yaşlarımda TV’de eski ANAP dönemi bakanlarından Tınaz Titiz ile program yaparken keşfetmiştim. Tabii ki kim olduğunu biliyor, sima olarak tanıyordum. Arada bir TV programlarına çıkardı, kendisi ile yapılan röportajlara tanık olurdum.

Ama Tınaz Titiz ile yaptığı programlar, hiç unutmam, cuma akşamları yayınlanırdı. Adı da “Kalk Borusu” idi. Bu programda Titiz ile Çetin Usta siyasetten sanata, ilk çağ insanlarından, uzaylılara kadar hemen hemen her konuda konuşurlardı. Çetin Usta’nın en uçsuz bucaksız bilgisine, entellektüel birikimine doyum olmazdı. Program hiç bitmesin ister, söylediği herşeyi can kulağı ile dinlerdim. O’nun her konuda söylecek bir sözü, paylaşacak bir bilgisi vardı.

İşin ilginci ise, son derece sıkı sağcı olan babam da aynı programı ile izler ve gençliğinde hiç hazzetmediği Altan’ı hayranlıkla dinlerdi.

Ve böylelikle bendeki Çetin Altan sevdası başlamış oldu. Gördüğüm her kitabını edinir, ilgi ile okurdum. Köşe yazılarını yazdığı gazete ise bizim eve alınmadığından takip etme imkanım yoktu.

Derken 1999 senesi idi, nasıl oldu hatırlamıyorum ama kendisinin ev telefonuna ulaşmıştım. Evinin de zaten bizim evimize yakın, Göztepe’de olduğunu biliyordum. Bir gün çekinerek evine telefon etmiştim. Telefonu açan o idi. İnanamamıştım. Ahizenin ucundaki Çetin Altan’dı. Kendisi ile kısa bir sohbetim olmuştu. Daha sonra başka seferler de aramıştım ve en son beni evine davet etmişti.

İki defa evine konuk olmuştum. Uzun uzadıya sohbet etmiştik. Laf lafı açmış, ve tabii ki Usta’nın engin bilgisinin okyanuslarında konu konuya sörf yapmıştık. Ona bir soru sormanız yeterli idi. O, sorunuzu alır, daldan dala konar ve sizi adeta fikirsel bir yolculuğa çıkarırdı.

O ana kadar edindiğim tüm kitaplarını da yanımda getirmiştim ve sağ olsun hepsini imzalamıştı. İmzalarından birine şu notu düşmüştü: “Genç dostum Morgil’e, keşke’siz bir ömür dileği ile”

Keşke’siz bir ömür…

Hiç şüphesiz O’nun ömrü de böyle bir ömürdü.

Daha ilk okulda iken yatılı okula verilmiş, ve bir tür yalnızlık uğraşısı olarak yazıda teselli bulmuştu belki de.

Ardından, TİP’li yıllar, milletvekili olması. Meclis kürsüsünde Nazım Hikmet’i andığı için AP’liler tarafından linç edilmek istemesi ve nerdeyse bir gözünü kaybetme noktasına gelmesi.

12 Mart döneminde tutuklanması ve işkence görmesi. "Büyük Gözaltı" kitabına konu olan, etrafında eş, dost, gazeteci, mahalle bakkalı vs kişiler tarafından izlenip ihbar edilmesi.

Viski merakına istinaden, sol içindeki fraksiyon çatışmalarından nasibini alarak, “viskili sosyalist”, dönek, ajan vs gibi yaftalarla anılması..

Ve bütün bu yaşadıklarına rağmen her daim insanlara umudu aşılayan, kendisi ile özdeşlemiş öğüdünü tekrarlaması: Enseyi karartmayın

"Pancar motoru" tabir ettiği daktilosu ile 88 yıllık ömründe gıpta edilecek hatta kıskandıracak kadar birbirinden değerli yazı ve eser bıraktı.

Nur içinde yatsın.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.