2001 – 2021 iki krizin fotoğrafı

Bu hafta başında yaşanan adlı adınca ciddi bir devalüasyondu. Normalde dalgalı kur rejimlerinde zamana yayılması gereken bir sarsıntı sert bir şekilde Türkiye ekonomisini vurdu. Meselenin ekonomik boyutunu, nedenlerini, muhtemel sonuçlarını erbabı daha iyi bilir.

Türkiye’nin bugünkü krizinin daha önceki krizlere benzemiyor olmasının birçok sebebi var. 2001 krizini, MGK sonrası yapılan açıklama ile cinin şişeden çıkışını ve korkunç mali kriz gecesini eski başbakanlık merkez binasının kırmızı merdivenlerinde yaşamış biri olarak yaklaşmakta olan derin toplumsal bunalım bugün çok daha fazla ürkütüyor.

Her şeyden önde 2001’de yaşananın adı ekonomik bir krizdi ve ne hükümet ne de bürokratlar bunu saklama şansına sahip değildi. İnkâr eden de yoktu. Evet çözüm süreçleri, yönetebilme kapasiteleri tartışmalı idi ama en azından problemin tanımı konusunda genel bir mutabakat vardı. Merkez Bankası’nın Ankara’daki lokalinde ekonomi gazetecilerine brifing verilirken sorular da netti muhataplar da net sorulara anlamlı cevaplar verme derdindeydi.

Bugünün en temel farkı tam da burada. Mevcut iktidar, başta da Cumhurbaşkanı Erdoğan, arada cümle arasında itiraf etseler de ülkede gerçekten bir kriz olduğunu inkâr ediyorlar. Erdoğan bakanlar kurulu sonrası yaptığı açıklama her ne yapıyorsa bilerek, isteyerek, yerinde bir tabirle taammüden yaptığını ve yapmaya devam edeceğini söyledi. Sonrası malum. Bir günde yüzde 20 fakirleşen bir ülke.

İkincisi ise toplum yaşanan krizin her boyutu, atılan ve atılmayan adımlar ya da planlar konusunda bilgi sahibi olabiliyordu. O günlerin en önemli aktörü şüphesiz Kemal Derviş’ti. Derviş geldiği ilk günden Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı açıkladığı güne ve sonraki uygulamalara kadar hep basının odağında oldu. Niyeti, amacı, bağlantıları hatta eşinin attığı adımlar bile kamuoyu tarafından takip edildi. Üstelik yazılı-görsel tüm basın kuruluşları kimi zaman en sert eleştirileri yapıyor olmalarına rağmen ekonomik süreci değerlendirme ve topluma yansıtma şansına sahipti.

Bugün tam olarak hangi aktörün aktif olduğunu, kimin ne rol oynadığını bilmiyoruz. Ekonomiden sorumlu bir bakan var ama nerede olduğuna dair kimsenin fikri yok. Türkiye Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erişah Arıcan’ın ekonominin asıl patronu olduğu konuşuluyor. Nasıl ve hangi yetki ile orası muamma. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını geçtik tam olarak kimin yönlendirmesi ile karar alıyor ondan da habersiziz. Merkez Bankası’nın alabileceği faiz kararlarına dair her uçtan her görüş var çünkü sorumlular açıklama yapmıyor, yapsa inandırıcı değil.

Tüm bu bilinmezlikler içinde bilinen birçok unsur da var elbette. En azından piyasa hareketliliği hepimizin gözü önünde yaşanıyor. Ama gelin görün ki döviz kurlarındaki yükselişi son derece nesnel bir şekilde haber yapmak için gerekli mesleki standartları çoktan vestiyere asmış bir basın ile muhatabız. Üşenmeyip bakanlar, insanların korku ile televizyon ekranlarında kurları takip ettiği saatler boyunca yurt genelinde evcil hayvanların başlarına gelenler ile mobese kameralarına takılan kaza görüntülerinden oluşan haber akışlarını okumak zorunda kaldılar.

Tüm bunlar önümüzde duran endişe verici kışı gizlemeye yetmiyor. 2001’de çaresiz kalıp kendini başbakanlığın önünde yakanlardan, artan suç ve boşanma oranlarına kadar sayısız dram yaşandı. Ekonomik krizin bu kadar sert vurduğu ve kısa vadede toparlanma ihtimali olmayan ülkelerde bu tür problemler kaçınılmaz olarak yaşanıyor. Şimdi de ne yazık ki asgari hayat standartlarının sağlanamadığı bir ortamda her türlü travmaya açık bir dönem bizi bekliyor.

Böylesi gerilim yüklü bir dönemde iktidarın duyarsızlığının dışında başka riskler de önümüzde. Dün gece gördüğümüz gibi toplumdaki huzursuzlukları, geniş toplumsal temeli olmayan sokak hareketleri ile kendi siyasal ve ideolojik gündemlerine meze yapmak isteyenlerin çıkması olası. Sokağa çıkmak, demokratik tepki göstermek bir hak. Buna karşı çıkmak da en temel demokratik haklardan birini inkâr etmek anlamına geliyor. Gel gör ki Türkiye’de iktidarın bu tür toplumsal hareketleri kendi hanesine kazanç olarak yazdığı artık bir istisna olmaktan çıkmış durumda. Üstüne de radikal sol örgütlerin meşru toplumsal talepleri kendi örgütsel gündemleri ile zehirlediklerine ve haklı taleplerin altını boşalttıklarına da yine defalarca şahit olduk.

2001’de ekonomik kriz sadece ekonomik krizdi. Başı da sonu da belli idi. Bugün iktidarın bilerek beslediği ve büyüttüğü kutuplaşma ortamında, kimlik siyasetinin şiddetli girdaplarında toplumsal tepkinin bu sert siyasal atmosferden nasıl etkileneceğini kestirmek kolay değil. 2001’de kimse ağır ekonomik krizin üzerini ‘devletimizin yanındayız’ hamaseti ile örtmeye çalışmıyordu.

Türkiye’yi en az ekonomik kriz kadar zorlayacak olan işte bu iktidarın, iktidara yakın medyanın, sessizliğe gömülen iş dünyasının ve olan biten her şeyi gerçek dışı dinamiklerle açıklamaya hazır bir psikolojinin varlığı olacak.

Zor günler bizi bekliyor.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum