Aklım almıyor…

Türkiye’nin çok partili demokrasi ile tanıştığı yıllarda İstanbul’da doğdu. Öğrenim hayatının ve hocalığının en güzel yıllarını da o şehrin belki de en güzel yerinde Rumeli Hisarı’nın hemen üstündeki sırtlarda Boğaziçi Üniversitesi’nde geçirdi.

Bana kalsa bunlar bile onu kıskanmaya yeter. Ama akademik CV’sine bakınca insan okumaktan yorulup ara verip tekrar devam etse yeridir. Harvard, Princeton, Washington, Ürdün Yarmuk ve daha onlarca dünyanın sayılı üniversitesi, kuruluşu…

Rahle-i tedrisinden binlerce öğrenci geçti. Osmanlı tarihi, Orta Doğu coğrafyasının iktisadi hayatı üzerine sayısız makale, kitap. Dünyada hocalık yapamayacağı okul olmasa da geldi tüm birikimini kendi memleketinde bu toprağın çocuklarına aktarmak istedi.

Öyle müstesna bir yeri vardı ki yaptığının, 2014’te tarih alanındaki Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden aldı.

Akademik hayatının sonuna kadar ayrılmayı aklına getirmediği okulunda birden işler tersine döndü. Kampüste, üniversitenin artık yolun sonuna geldiğinin anlatıldığı bir toplantıda oturduğu koltukta neredeyse tümüyle ufalıp kaybolup gitti. Olan bitene anlam verememesi uzun yıllar yurtdışında olduğu için bulunduğu coğrafyanın atmosferine yabancılaşmasından mıydı, yoksa bir hoca olarak bir okula nasıl kıyıldığını anlayamamasından mı bilinmez.

Engin Deniz Akarlı’nın okulunu kapattılar.

***

Daha gençliğine yeni adım atacakken geçirdiği bir trafik kazasında hem annesini hem de gözlerini kaybetti. Gözler her şey için gerekli ama belki de en çok okumak için gerekliydi o da bu en zor yoldan ilerledi. Üstüne bir de belki de en kalın kitapların en uzun metinlerin okunması gereken hukuk eğitimini seçti.

Türkiye’nin sayılı Anayasa profesörlerinden biri oldu. Bristol Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde “Otoriter Sistemlerden Demokrasiye Geçiş” üzerine çalışırken bunun pratik mücadelesini de vereceğini düşünüyor muydu kim bilir?

Ama hayatı ülkesinde anayasal bir demokrasi standardını sağlamak için yazmak, okumak ve anlatmakla geçti. Bugünkü Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’la birlikte AK Parti’nin yeni Anayasa taslağını hazırlayan beş işimden biri idi. Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını eleştirdi.

Serap Yazıcı’nın okulunu kapattılar.

Baktı akademik kariyer için önce o ortamı sağlayacak siyasi atmosfer gerekiyor, daha önce kürsüde anlattıklarını hayata geçirmek için şimdi Gelecek Partisi’nde siyaset yapıyor.

***

O zaman daha pek kimsenin bugünleri öngöremediği bir zamanda Çin gibi zor bir konu seçti kendisine. Amerika’da üzerine hayatı boyunca çalışabileceği ve ders verebileceği bir başlıktı üstelik. Ama Karar’da kendi köşesindeki ifadesiyle 2011’de ailecek, iyi bir işi ve maddi şartları geride bırakarak Amerika’dan Türkiye’ye dönerken, gayesi memleketin güzide bir üniversitesinin kuruluş aşamasında yer almaktı. Burada kendi çocukları için de herşeyin daha güzel olacağını düşünmüşlerdi.

Türkiye’nin 2002 sonrası yakaladığı yükselişinin getirdiği ortamda tüm dünyada parmakla gösterilecek bir üniversitenin hocası olma fırsatı vardı önünde. Sorun sadece meşhur üniversitelerin saygın öğretim görevlilerinden biri olmak değildi. Hocaları, arkadaşları da onu Türkiye’ye gelmesi için ikna ederken bu cümleleri kullandılar.

Hasan Kösebalaban’ın okulunu kapattılar.

***

Hayatı üniversitede geçti ama hiç akademik etiketlerle ilgilenmedi. Artvin Arhavi’de Laz bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldiğinde 11 yaşındaki taze Cumhuriyet daha yeni emekliyordu. Bir yanda sert katı devrimlerle ülkenin geçmişle bağı kesiliyor, diğer yanda Balkan Savaşlarından beri devam eden cephe yorgunluğunun acısı ile yeni bir ulus inşa ediliyordu.

Bir tarihçi olarak ömrünü o kopan bağlardaki eksik parçaları tamamlamaya adadı. Hayatı tek kelime ile anlatılsa herhalde çalışmak dense yeterli. İkinci kelime de merak. Defalarca profesör de olurdu dert etmedi. Öğrenmek ve öğretmek ona yetiyordu.

Hocası olmakla pek bir mutlu olduğu üniversitesinin başına birşeyler geleceği belli olunca birkaç cümlede, tarihçiliğin verdiği duru üslubu ile meseleyi kendi zaviyesinden özetleyivermişti.

“Türkiye’deki üniversitelerin çoğunun belki de hepsinin asıl fonksiyonu Batı dünyasının meydana getirdiği bilgileri tercüme edip topluma, gençlere intikal ettirmektir. Yeni bilgi meydana getirmek bizim üniversitelerimizde çok nadir görülen bir vakadır. Şehir Üniversitesi bu suçu işleyen üniversitelerimizin başında geldiği için bu cezayı galiba hak ediyordu. Bu haddini aşmak sayıldı. Ve onun için kapatmaya yöneldiler.”

Mehmet Genç’in okulunu kapattılar. Vefat ettiğinde hocalık yaptığı bir üniversitesi yoktu.

Sonra kapısına kilit vurdukları, öğrencilerini yüzüstü bıraktıkları kampüsü başka kurumlar altında açarken eşyalarını karton kutulara doldurup gönderdikleri Mehmet Genç’in adını verdiler kampüse. Belki de gelen geçen baktıkça yaptıkları gaddarlığı unutmasın diye.

Hocalar hadi neyse… Neyse değil de öyle varsayalım.

Binlerce öğrenci. Daha birçok iyi okul varken, yurtdışı ihtimalleri dururken İstanbul Şehir Üniversitesi’ni tercih eden pırıl pırıl beyinler. Onların ne günahı vardı?

İnsan her şeye bir anlam verebiliyor. Kabul edemese de kafasında bir yere oturtabiliyor. Biriyle siyasi rakip olabilirsiniz. Onu kendi ikbaliniz için tehdit görebilirsiniz. Parti içi kavga yaparsınız, tasfiye edersiniz, yolları ayırırsınız.

Hatta, Türkiye siyasi tarihi bunun çok daha ötelerine de şahit.

Ama kendi mahallenizin ve son tahlilde o mahallenin de bir parçası olduğu koca memleketin teri, aklı ve çabasının sonucu evrensel olma iddiası ile kurulan bir üniversite nasıl kapatılır bu kadar zaman geçti hala aklım almıyor.

30 Haziran 2020 gecesi Resmî Gazete’de iki satırlık bir yazı ile İstanbul Şehir Üniversitesi kapatıldı.

“Kurucu vakfına kayyım atanan ve garantör üniversitesi tarafından yapılan denetimler sonucunda mevcut mal varlığıyla eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdüremeyeceği tespit edilen ve bu durumu da Yükseköğretim Kurulunca onaylanan İstanbul Şehir Üniversitesi’nin faaliyet izninin kaldırılmasına, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 11’inci maddesi gereğince karar verilmiştir”

Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum