Ana muhalefet sağ bir parti olsa idi?
Başlıktaki sorunun devamı şöyle gelebilir: AK Parti’nin oy kaybı bu kadar sınırlı olur muydu?
Hem farklı ifade edip hem de açmak gerekirse AK Parti kaybettiğinde ve iktidar değiştiğinde göreve gelecek başat güç CHP değil de merkez sağda başka bir parti olsa idi AK Parti oylarını bu kadar koruyabilir miydi?
Eğer CHP’nin yerinde merkez sağda bir parti olsa idi AK Parti seçmeni için değişim bu kadar tedirgin edici olmayacaktı. 2018 seçimlerinden bu yana AK Parti on puana yakın oy kaybetti ama büyümesi gereken ilk adres olan CHP’nin oyları sadece 2-3 puan yükselebildi. Bu bile iktidardan kaçan oyların kendine yine merkez sağda bir yer aradığını gösteriyor.
Bu okuma AK Parti’nin oylarındaki durağanlığın iktidar partisi için bir başarı olmadığını aksine bir alternatifsizlikten kaynaklandığını ortaya koyuyor. Yani eğer iktidar değiştiğinde gelecek olan yönetim temelde sol bir parti tarafından şekillendirilmeyecek olsa AK Parti’nin erimesinin çok daha hızlı olması beklenirdi. Erdoğan açısından burada artı hanesine yazılacak temel unsur bu endişeyi canlı tutmayı başarmış olması. Yoksa Türkiye’yi daha iyi yönetmekten ya da yönetecek olmaktan kaynaklanan bir başarı yok ortada.
Nitekim araştırmalarda muhalefetin ekonomiye ve ülke güvenliğine dair politikalarının Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğine inananlar çoğunlukta değil. Fakat Türkiye’yi bugünden iyi yöneteceğine inananlar daha fazla. Bunun iki yönlü bir yorumu var.
Bir yanda muhalefet ciddi bir yönetim başarısı göstereceği ve geleceğe dair ümit verdiği için değil bugünden her halükârda daha iyi yönetebileceği için tercih ediliyor. Muhalefetin yönetim kapasitesinin seçmende umut uyandırmaması iktidar için pozitif gibi algılanabilir ama burada da ikinci yorum devreye giriyor. İktidar muhalefetin bu kadar parçalı ve yönsüz duruşuna rağmen, böylesi bir alternatiften bile ülkeyi daha kötü yönetiyor.
Aslında bu senaryoda akla ilk gelen haliyle İYİ Parti. Sonuçta muhalefetteki en büyük sağ parti kendisi. Ama ana muhalefet olmanın, ülkeyi yönetecek çoğunluğa ulaşmanın yolu kitleselleşmekten geçiyor. İYİ Parti ise en azından söylemleri ile pek de kitleselleşme derdinde değil.
Tek vatan, tek devlet, tek bayrak sloganlarının çıkış noktası farklılıkları ortak bir potada eritmek iken bu söylem sonradan dayatmacı bir yere evrildi. İYİ Parti ise bu sloganların daralan kalıplarını yetersiz bulup daha da dar çerçeveleri tercih eden bir yaklaşımı benimsiyor.
Kimliği daha güçlü, geçmişi daha derin, dönüşmesi daha zor olan CHP bile kendi ötekisi ile barışmak için bir çaba içinde. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ çıkışı bu barışma hamlesinin bir işareti.
Merkez sağ kimliği ile dönüşmeye ve genişlemeye daha açık olması gereken İYİ Parti ise kendi ötekileri ile arasındaki duvarları yükseltme çabasında bir fotoğraf veriyor. Bu da bir zaman yüzde 10’dan 17’lere çıkan İYİ Parti’nin yeniden 15’in altına inmesi sonucunu getiriyor.
Başlıktaki yorumdan hareketle ulaşılacak cevap CHP’nin daha çok tepeden kaynaklanan dönüşüm çabasını yok saymayı gerektirmiyor. PANORAMATR araştırmalarında CHP, ilk kez oy kullanacak genç seçmende açık ara birinci parti. Yeni seçmenler AK Parti’ye nazaran neredeyse iki katı daha fazla CHP’yi tercih ediyorlar.
Yeni neslin zihninde CHP demek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tarif ettiği ezanı Türkçe’ye çeviren CHP değil. Onlar için CHP demek kendisini Kemal amcanız diye tarif edip toplumun tüm kesimlerine açık mesaj vermeye çalışan Kılıçdaroğlu demek, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu demek, hatta Canan Kaftancıoğlu demek.
İktidarın tüm çabasına rağmen genç seçmen bu isimlerde eski CHP’yi görmüyor. Bu da eğer CHP bu dönüşümü elitleri ile sınırlı ve tabanına yansımayan daha çok siyasal iletişimle oy almaya dönük olduğu algısından çıkarabilir ve sahici bir noktaya evriltmeyi başarırsa CHP’nin ilerde daha da büyümesi hiç de zor değil.
Ancak yaşı 35’i geçenlerin bile ‘ikna odaları’ hâlâ zihinlerinin bir köşesinde duruyor. Mevcut algı doğrudur-yanlıştır tartışmasının ötesinde bu bariyer CHP’nin baskın olduğu bir muhalefet kimliğine karşı AK Parti seçmeninin durduğu yerden ayrılmamasına neden oluyor.
Eğer muhalefet partileri kendi aralarında ‘bizim sayemizde oy alıyorsunuz’ gibi kısır siyasi hesaplara takılmayıp CHP kimliğini aşan daha geniş bir vizyonda ortaklaşabilirse, cumhurbaşkanı adayı da bu vizyonu taşıyabilecek asgari müştereklere sahip, sadece tek bir parti ile özdeşleşmemiş bir isim olursa Türkiye’de siyasal değişim daha muhtemel hale gelebilir.