Artık Peker, Peker değil…

Sedat Peker konuşmaya başladığında birçokları için kimin konuştuğu, amacı, nasıl bir hesaplaşma için ifşaatlarda bulunduğu daha önemliydi. O dönem geçti.

Artık Peker; iddialarında olay, yer, tarih, kişi adları vererek nokta atışlı açıklamalarda bulunuyor. Bugüne kadar söylediklerinden herhangi biri muhatapları tarafından çıkıp net cümlelerle, tanıklıklarla yalanlanmadığı için de kamuoyu algısında söylenenler doğru olarak algılanıyor.

Aslında toplum haklı. Eğer iddialar yalansa bunu ispatlamak çok kolay. Misal, Sezgin Baran Korkmaz’ın hakkındaki bir soruşturma öncesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun uyarısı ile Türkiye’den kaçıp gitmesi. İçeriğe girmiyorum. Eğer Peker yalan söylüyorsa tek cümlelik bir açıklama yeter. “İddia edilen tarihte bahse konu kişi İçişleri Bakanlığı’na gelmemiş, herhangi bir görüşme olmamıştır.” Nokta.

Böyle bir açıklama sadece son iddianın altını boşaltmaz daha önce söylenen herşeyin de yanına bir soru işareti koyar.

Eğer böyle bir açıklama yapmıyorsanız, söylenenlere ‘dikkate almayın’ deyip geçiyorsanız, cevap verme ortamlarında da meseleyi kendi siyasi gündeminize taşıyorsanız artık Peker’in söylediklerinin hepsinin doğru kabul edilmesini de bir veri olarak almak şart.

Üstelik kısa videolar dışındaki 9 açıklaması 100 milyonluk bir erişime ulaşmış bir kişiyi siz istediğiniz kadar yok sayın. Sadece sonucu ve muhtemel karşılaşma anını ertelemiş olursunuz ve sizin için muhtemel maliyetini yükseltirsiniz. Siyasi tarihimiz toplumsal dalgaları küçümseyen aktörlerin serencamı ile dolu.

Bir gözlem de açıklamaların evrimine dair. Artık hepimiz her açıklamada masada ve arka fonda neler var ona bakıyoruz. Karşımızda düzen, sistem, plan takıntılı bir karakter var. Masasının üzerindeki her objenin yerine bu kadar ihtimam gösteren, ilk açıklamalarına başlamadan ve başladıktan sonra telefon rehberindeki birçok ismi arayıp görsel bir arşiv tutmuş ve ileriye dair hafıza stokunu sağlama almış Peker’in bir ana hedefinin, yol üzerinde açıklamayı planladığı ara duraklarının olduğu aşikâr.

İddialarındaki kişi çeşitliliği ve odak kaymaları da ister istemez bir pazarlık süreci mi var sorusunu da akla getiriyor.

Başa dönersek, açıklamalar bir organize suç örgütü liderinin mafya içi hesaplaşmasını ya da kişisel kavga ölçeğini, arka sokak dedikodularının sığlığını aşmış durumda.

Peker, istemese de durum böyle, kaldı ki istemeden olduğunu da düşünmemek gerek. Belki bu tür bir etkiyi beklemiyordu ama gelinen nokta, süreci toplumsal bir kırılmaya doğru taşıyor.

Peker, konuşmalarında artık bir siyasi muhalefet lideri içeriği kullanıyor. Böyle üslupla muhalefet lideri mi olur demeyin. Çünkü oraları geçeli çok oldu. Hem Peker özelinde hem de ulusal düzeyde.

Muhalefet partilerinin yıllardır rahatlıkla bulup çıkarabilecekleri, dile getirebilecekleri yolsuzluk ilişkilerini somut örneklerle ortaya koyduğu için muhalefetin yerini Youtube videoları almış durumda. Muhalefetin bir suç örgütü lideri ile aynı paranteze girmek istememesi ve iddialara mesafeli yaklaşması elbette anlaşılır bir strateji. Ancak Gelecek Partisi’nden Kerim Rota’nın kamuoyuna mal edilmesinde büyük rol oynadığı Merkez Bankası rezervlerindeki 128 milyar dolar konusu somut nokta atışlı bir siyasetle muhalefetin sonuç alabildiğini gösterdi. Muhalefetin, kadrosundaki bunca eski bürokrat, uzman, siyasetçi ile jenerik yolsuzluk ve yozlaşma söylemini aşıp neden somut konuları büyütemediğini ayrıca ele alırız ama zaten Peker’in anlattıklarını hazmetmek ve bir yere taşımak yeterince vakit alacak.

Keşke bu iddialar, karşı muhataplarına da meseleleri sorarak haber yapma profesyonelliğindeki gazeteciler eliyle kitleselleşse idi. Alican Uludağ, Çiğdem Toker gibi ısrarla bu konuların üzerinde duran birçok gazeteci, KARAR gibi fikri takip yapan mecralar var ama gerek basının sahiplik yapısı üzerinden geldiği daralma ve iktidar tahakkümü, gerekse Türkiye’de her kişi, söylem ve grubun kendi mahallesinin yankı odasına hapsolması buna imkân bırakmadı. Böylesi bir süreç, iddiaların odağındakilere bile bir açıklama şansı verirdi. Olmadı.

Bitirirken, 14 Haziran’daki Erdoğan-Biden görüşmesinin atlamayalım. Cumhurbaşkanlığı’nın şu an en temel önceliği bu randevudan bir çıkış elde edebilmek. Dolayısıyla, Peker dahil birçok konu ya görüşmeyi beklemek ya da görüşmeye daha hazırlıklı girmek için 14 Haziran odaklı adımlara maruz kalmak zorunda.

Amerika ile S-400 ve Halkbank davası özelinde yaşanacak ya da yaşanamayacak bir açılım Türkiye’de iktidarın hem jeopolitik olarak manevra alanını hem de içerde takip edeceği yol haritasını belirleyecek.

Türkiye’nin son 4 yılda geldiği sıkışmışlıktan çıkabilmesi hepimizin çıkarına. Ama artık çıksak bile neye yarar ki denilecek siyasi, ahlaki, toplumsal bir müsilaj deryasında isek önümüzdeki süreç çok zor. İnşallah ülke olarak hepimizi içene çeken dev bir anaforun ortasında suyun sesinin cazibesine kendimizi kaptırmamışızdır.

YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum