BAE ve para zoruyla jeopolitik
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nden Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed’in Ankara ziyareti büyük beklentilerle başladı. Ankara’da Emirlikler’den Türkiye’ye yapılacak yatırımların miktarı ile ilgili ziyaret öncesi konuşulan rakamları duyanlar uzun süre kulaklarına inanamadı. Çıkan rakam da zaten inanmamalarının yerinde olduğunu gösterdi. Spekülasyonları büyütmemek için rakam vermeyelim ama 10 milyar dolarlık yatırım planının ilk başta telaffuz edilenlerin en fazla beşte biri olduğunu ifade edip geçelim.
Bu kadar büyük rakamlar baştan beri ne kadar gerçekçi, BAE Türkiye’ye böylesi ciddi bir bütçeyi neden ayırsın hepsi makul ve yerinde sorular. Ama işin uzmanlarının bir tespiti var ki insanın karamsarlığı daha da artırıyor.
Bugün Türkiye’nin en büyük holdinglerinin, en büyük telekomünikasyon şirketlerinin, bankalarının hepsinin piyasa değerini kabaca toplasanız dolar cinsinden ABD’de orta ölçekli bir şirketin yıllık kârına karşılık gelecek durumda. Ülkenin tüm varlıkları uygulanan ekonomik politika nedeniyle muazzam değer kaybetmiş durumda. Yani gerçekten bir devlet ya da yatırımcı cebine 10-20 milyar dolar koyup gelse bu kadar para ile alacak holding, banka bulması zor. Değeri yerlerde sürünen firmalar kâğıt üzerinde belli kişilerin, ailelerin üzerinde olsa da son tahlilde hepsi bu ülkenin ortak değeri. Fiyatı düşen de 85 milyonun ortak varlığı.
BAE ile görüşmelere gelirsek. Zayed’in ziyaretinde 10 anlaşma imzalandığı açıklandı. Önce bu anlaşmalara açıklık getirmek gerek. Çoğunluğu Abu Dabi yetkilileri ile Türkiye Varlık Fonu ve Merkez Bankası arasında altına imza atılan metinler aslında tam teşekküllü birer anlaşma değil. Gümrük konusundaki tek metin dışında kalanları Mutabakat Muhtırası. Daha anlaşılır ifade ile ilerde varılacak bir anlaşmaya ilişkin yürünecek yol ve asgari müşterekler üzerinde ortak niyet beyanı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmasına da gerek yok. Taraflar üzerindeki bağlayıcılığı da haliyle çok daha zayıf.
Olsun. Eğer muhatabınız mutabakatın gereklerini yerine getirirse bu da bir başlangıç için fena bir adım değil. Nitekim Middle East Eye’ın haberine göre BAE ile Türkiye Merkez Bankası arasında 5 milyar dolarlık swap anlaşması yapılması gündemde. Eğer gerçekleşirse ne alâ. Benzer açıklamaların daha çok piyasayı rahatlatmak için yapıldığını ve son bir yılda tartıştığımız konunun 128 milyar doların akıbeti olduğunu, an itibariyle Merkez Bankası’nın net uluslararası rezervlerinin 25,2 milyar dolar, swaplar sonrası net pozisyonunun ise -35,3 milyar dolar seviyesine kadar indiğini düşünürsek gelecek rakamın ne kadar derde derman olacağı büyük soru işareti. Diyeceksiniz ki bu rakamlara göre Merkez Bankası’nın kendine ait bir cent’i bile yok. İşte yaşadıklarımız sebebi de bu zaten.
BAE’nin Türkiye’ye gerçekleştireceğini belirttiği 10 milyar dolarlık yatırımın takviminin, bu kış hükümete ya da vatandaşa doğrudan fayda sağlaması ise zor görünüyor. Yatırım alanları arasında sağlık, enerji gibi sektörler bulunuyor. İktidarın zoruyla el değiştiren basın kuruluşlarının mali külfetinin de bu pakete dahil edilmesi gibi senaryolar da konuşulmuş olabilir.
Düne kadar en ağır eleştirilerin yapıldığı BAE ile perşembe günü verilen fotoğrafın siyasi maliyeti ise ekonomik rakamların ötesinde. İlişkilerin düzeltilmesi elbette önemli. Trump’ın ABD başkanlığından ayrılmasından sonra Orta Doğu’da ilişkilerin yeniden tanımlanması zaten bekleniyordu. Türkiye açısından izolasyon görüntüsünün kırılması açısından devlet başkanı olmamasına rağmen başka ülkelerde veliaht prens olarak karşılanan Zayed’in en üst düzeyde karşılanmasını da bir yere kadar anlamak mümkün.
Peki bu ilişkilerin ekonomik al-ver sürecinin ötesine geçmesi için Suriye ile barışma ve ülkenin yeniden inşasında birlikte çalışmak, İsrail ile bölgede iş birliğini geliştirmek, Müslüman Kardeşler defterini mümkünse tümüyle kapatmak, İran’ı dengelemek için BAE-İsrail ekseni ile daha yakın olmak gibi başlıklar Ankara için ne kadar gerçekçi ve uygulanabilir? Eğer tüm bunlar 10 milyar dolarlık bir yatırım karşılığında gerçekleşecekse bugüne kadar takip edilen politikaların sebebi neydi?
Diplomasi değişen jeopolitik dengelere göre esneklik gösterebilen ancak yeni kurgunun da ülkenin kendi jeopolitik zihin ve çıkar haritası ile asgari uyum göstermesi ile anlam ifade eden bir alan.
İki gündür ekranlarda BAE ile hangi alanlarda ortak yatırım yapılacağı ve ekonomik iş birliğine dair çok yorum gördük. Peki Abu Dabi ile hangi jeopolitik konulara ortak baktığımıza dair de birileri kamuoyunu aydınlatacak mı? Önümüzde ortaklaşamayan jeopolitik çıkarların para zoruyla örtüştürülmesi operasyonu mu var? Yoksa İklim Değişikliği Anlaşması’na taraf olmaktan BAE ile ilişkilere kadar Ankara’nın perspektifini belirleyen tek unsur para mı? Eğer böyle ise para ile ne kadar esneyebileceğimizin bir limiti var mı?
Biri anlatsa da bilsek.