Darbe ile mücadele. Peki ama nasıl?
104 amiralin 4 Nisan gecesi yayınladıkları bildirinin darbe öncüsü olarak algılanıp bakanlıklardan il müdürlüklerine kadar tüm kamu kurumlarının teyakkuz haline getirilmesinin ardından toz duman biraz dindi. Emekli amirallerin evlerinde aramalar ve soruşturma süreci dozu azalarak devam etse de bildirinin Türkiye’nin darbe geleneğindeki yeri, bugünkü anlamı ve muhtemel etkileri daha uzun süre konuşulacak.
Türkiye gibi darbe geçmişi ortada olan bir ülkede emekli amirallerin büyük çoğunluğu bir araya gelip bildiri yayınlıyorsa buna sadece fikir özgürlüğü deyip geçilmesini beklemek gerçekçi değil. Üstelik söz konusu bildiriye imza atanların içinde bizzat birçok darbeyi ya da girişimi farklı rütbelerde, konumlarda yaşamış sıkıyönetim komutanlıklarında bulunmuş isimler var. Yani kişisel geçmişlerinde öyle ya da böyle bir darbe pratiği bulunuyor.
28 Şubat’ta Refahyol hükümetine karşı şahinlerin başını çeken dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın demokrasi karşıtı kahraman duruşundan da muhtemelen gurur duyuyorlardı. 27 Nisan e-muhtırasına da içlerinden kaçı karşı çıkardı ayrı mesele.
Ezcümle, toplumun büyük kesimi herhangi bir darbe girişimi görmemiş olma eksikliğini de 15 Temmuz’da tamamlamışken söz konusu bildirinin insanların korkularını ve darbe karşıtı reflekslerini tetiklemesinden daha doğal bir şey yok.
Dolayısıyla, 104 amiralin yayınladıkları bildiriyle ilgili darbe/muhtıra endişesi etrafında yapılan eleştirileri yadırgamamak gerekir. Türkiye tarihi bu tür gelişmeler karşısında teyakkuzda durmayı mümkün kılan malzemeler içeriyor.
Ancak bu söylemle ve tavırla mücadelenin öncelikle siyasi alanda verilmesi gerekir. Eğer hukuki bir suç teşkil etmiş ise, bunun unsurları net bir şekilde ortaya konulabiliyorsa gereğini yaparsınız.
Bugün iktidar siyasi partilerin faaliyetlerinden, salgınla mücadeleye kadar hemen her konuyu sadece İçişleri Bakanlığı metotları ile yönetmeye çalışıyor. Haliyle ülke de karakol-mahkeme çıkmazına hapsolmuş durumda. Kaldı ki imzacı amirallere de ortada hukuki bir karar henüz yokken idari kararlarla hak mahrumiyeti ve benzeri cezaları veriliyor. Bu pratik de artık idarenin elindeki her yetkiyi hukukun ne dediğine bakmaksınız kendi istediği şekilde havuç ya da sopa olarak kullanabileceği anlamına geliyor.
Darbeye ilkesel olarak karşı çıkmak, darbe olmasın demek, darbeyi lanetlemek gerek şart ama yeter şart değil. Evet, 14 Temmuz’da ‘bir daha darbe olur mu’ sorusu önümüze gelse herkes ‘geçti o dönemler’ derdi. Artık o noktada değiliz.
Siyasal sistemi ve milli iradeyi askıya alacak gerçek bir darbeyi bir kenara bırakın, başarısız bir darbe girişiminin bile ülkeyi nasıl travmaya soktuğunu hep birlikte yaşadık. Herhangi bir girişim ihtimalini imkânsız hale getirecek kurumsal ve toplumsal şartları sağlamadan da Türkiye’nin bu sarkaçtan kurtulması kolay görünmüyor.
Bunu başarmanın yolu polisiye tedbirlerden, iktidar dışındaki her kesimi şeytanlaştırmaktan değil bilakis siyasete alan açmaktan geçiyor.
Darbenin panzehiri için Amerika’yı yeninden keşfetmeye gerek yok. Demokratik kurumları tümüyle işler hale getirmek, meclise yürütmeyi ciddi anlamda denetleyen gerçek bir temsil işlevi kazandırmak, yargının iktidardan gelen talimatla iş yaptığı algısını yıkmak, sandığa giden her bireyde ‘eğer bir hesap sorulacaksa eşit ve adil seçimlerle bunu ben yapıyorum zaten’ algısını yerleştirmek ve iktidara gelmek kadar iktidardan gitmeyi de sürecin normal bir parçası haline getirmek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘amiralin emeklisi mi olur?’ diyerek meseleyi ne kadar ciddiye aldığını ortaya koydu.
O zaman şunu da söylemek gerek. Herhangi bir muhalefet temsilcisinin twitindeki kelimeden, üniversite öğrencilerinin eyleminden bir anayasa mahkemesi üyesinin ışıklı mesajına kadar her şeyden darbe işareti çıkarıp meseleyi iktidara oy veren kitleyi tahkim etmek için araçsallaştırırsanız gerçekten darbe tartışması gündeme geldiğinde beklediğiniz desteği bulamayabilirsiniz.
Eğer bugün yukarda da bahsettiğim gerekçelerle haklı endişelere sebep olan bir bildiride siyasal ve toplumsal destek tam değilse bu, iktidarın darbe başta olmak üzere her konuyu kendi gücünü tahkim etmek için kullanmasından, bunu yaparken de içini boşaltmasından kaynaklanıyor.