Demokrasi ilke değil, imkân meselesi
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ODTÜ’de konuşmak isteyince kampüs muhafızları devreye girdi ve üzerlerine düşeni yaptılar. Kendilerine Marksist öğrenciler diyen bir grup DEVA Partisi liderine konuşma izni vermedi. Daha doğrusu Babacan çok da ısrar etmedi konuşmak için. Böylece sorun ortadan kalktı, mesele de tatlıya bağlandı.
Konuşacak kişi o yollarda kendilerinden çok yürümüş, sınıf arkadaşları Babacan’ı dinlemek istermiş ne gam. Bugün onların borusu ötüyorsa sorun yok.
Sorun gençlerin yıllarca siyaset yapmış birini eleştirmeleri hatta protesto etmeleri değil elbette. Hatta ülkede yaşananlara, hazır bahar mevsimi de çekingen adımlarla gelirken kanı kaynayan, eleştirisini yüksek sesle dile getirmesi beklenen gençlerin sessiz kalması bir garip olur. Ama ‘istemezük’çülüğü kızıl bayrağa sardığınızda genç de olsanız yaptığınız pek de doğru bir şey olmuyor.
ODTÜ’de yaşananları konjonktürel olarak görmek yanlış olur. Protesto bugüne has, sadece Babacan’a karşı da değil. Kendileri gibi düşünmeyen herkes için bir ‘defol’ afişi yapmak bu gruplar açısından beş dakikalık iş.
Takvimler daha 2000’i göstermeden, protestocuların çoğu da henüz dünyaya gelmeden havasını soluduğum kampüste o zaman da durum pek farklı değildi. Düşünün İç Anadolu’dan ya da ülkenin doğusundan gelmişsiniz, ders çalışmaktan pek de politikleşememişsiniz, ürkek ürkek amfilerle yurt arasında gidip geliyorsunuz. Sayıca az ama örgütlü bir kesim size ayar veriyor.
Bu yemekhane protestosu olur, basın açıklaması olur ya da bahanesi bulunan herhangi bir şey. Hatta bir keresinde McDonald’s okulda şube açmaya kalkmıştı, Berlin Duvarı’nın yıkılmasını engellemek istercesine günlerce eylem yapıldı. Sonuçta bugün o McDonald’s Rusya’yı protesto edip şubelerini kapattı ayrı mesele.
Protestocular devlet tahakkümüne karşı çıkardı ben de onların bizim üzerimizdeki tahakkümüne. 80 öncesi ile karşılaştırmayın yalnız. Özal neslinin gençliği ne kadar karşı çıkarsa o kadar işte.
Son tahlilde olay ODTÜ’yle de sınırlı değil. ODTÜ’de solcular, Marksistler, Komünistler, adına ne derseniz deyin bunu yapmaya imkanları olduğu için yapıyorlar. Aynısını da ülkücüler kendi üniversitelerinde yapıyor. Üstelik yine Ankara’da yine büyük üniversitelerde. Bir de emniyet, ülkücülerin hocaları, öğrencileri korkutmasını çok da dert etmeyince işleri daha kolay. Konu ODTÜ’ye gelince yoklar, onların boşluğunu sağ olsun bu arkadaşlar dolduruyor.
Eğer ODTÜ’deki zihniyet TBMM’de olsa idi orada da kendilerinden başkasını konuşturmazlardı. Ama dert etmelerine gerek yok. Meclis’te önce MHP sonra da ona katılan AK Parti de özellikle Kürt milletvekillerini konuşturmamak, kürsü dokunulmazlığını olabildiğince kısıtlamak için elinden geleni yapıyor.
Yani konuşturmamak, tahakküm kurmak bir ilke değil, imkân meselesi. Bizim gibi düşünmeyenler bize benzerlerin konuşmasına müsaade etmeyince rahatsız olmamız aynı senaryo tersten yaşandığında itiraz edeceğimiz anlamına gelmiyor.
Daha ileri gidelim. AK Parti bugün başta HDPli belediyeler olmak üzere onlarca belediye başkanını görevden alıp yerlerine kayyım atadı. Yani fiilen seçimleri iptal etti. O bölgedeki seçmenlerin anayasal seçme ve seçilme haklarını ellerinden aldı. Diyeceksiniz ki kendi partisinden belediye başkanlarını görevden alan başkasına ne yapmaz. Orası doğru ama yapılan yanlış son kertede.
Yine konuşulan senaryo şu ki eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan bir dönem daha seçilirse İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nı görevden alıp yerine kayyım atamayacağının hiçbir garantisi yok. Dolayısıyla yapılan bu hukuksuzluğun Erdoğan iktidarda olduğu sürece nerede duracağını kestirmek imkânsız.
Geçtiğimiz günlerde bir araştırmacı bambaşka bir boyut kattı meseleye. Eğer Ankara ya da İstanbul belediye başkanları cumhurbaşkanı adayı olur ve seçilirlerse belediye gitti diye üzülmelerine gerek yok hemen o belediyeye kayyım atarsınız sorun çözülür.
Yani sadece atayan değişiyor. Az önce dedim ya kayyım atamak günün sonunda bir ilke değil imkân meselesi. Dolayısıyla Erdoğan’dan sonra gelen Cumhurbaşkanı da eli değmişken diğer AK Partili belediye başkanlarını alır yerlerine atama yapar. Bu söylemlerle, ‘muhalefet iktidar olunca AK Partililerin yerine kayyım atar olur biter’ mantığı ile iktidar seçmeni neden oy davranışını değiştirmiyor sorusunu da entelektüel bir faaliyet olarak yapar dururuz.
İmkân bulana kadar herkesin demokrat olduğu bir ülkede şunun şurasında seçimlere de bir yıl var.