Demokrasi Zirvesi’nde Türkiye’nin yeri…

9-10 Aralık’ta sanal ortamda düzenlenecek ve ABD’nin organize ettiği Demokrasi Zirvesi’nin davetli listesi doğru mu değil mi henüz net değil. Belki siz bu yazıyı okurken ABD bu konuda bir açıklama yapmış olur. Ama Politico’daki habere göre Türkiye, Victor Orban gibi otoriter ve mülteci düşmanı bir başbakana sahip Macaristan’la birlikte Avrupa’dan zirveye davet edilmeyen istisnai ülkelerden biri. Kaldı ki Ankara’daki mevcut bilgi de bu durumu teyit ediyor.

Türkiye’nin Demokrasi Zirvesi’ne davet edilmemesinin adil olup olmadığını uzun uzun tartışabiliriz. Eğer davet edilmiş olsa idi Cumhurbaşkanı, demokrasi adına ne anlatırdı onu da merak etmiyor değilim.

Sivil toplum sırra kadem basalı uzun zaman oldu. Parlamento, bütçe görüşmelerinde koca koca adamların birbirlerinin üzerine yürüdüğü adrenalin dolu görüntülerin dışında çok bir anlam ifade etmiyor. Tabii Van’da 1800 gündür yürüyüş ve açıklama yapılmasının yasak olduğunu düşünürsek vekillerin bu hareketleri bile demokrasi göstergesi olur o da ayrı.

Uzatmayalım ülkenin içinde bulunduğu duruma çok ad koyabiliriz ama bir tek demokrasi diyemeyiz herhalde. Doğu illerindeki kayyım siyaseti sonucunda, seçimlere indirgenen demokrasinin ülkenin bir bölgesinde şeklen bile rafa kalktığı bir dönemden bahsediyoruz. Türkiye’nin, Biden’ın en önem verdiği projelerinden olan Demokrasi Zirvesi’ne davet edilmemiş olması bunu teyit ediyor da değil. Bunun için böyle bir zirvenin davetli listesinde olmamaya gerek yok.

Eğer Türkiye, Rusya’dan S-400 savunma sistemi almasa, Rusya’ya bu kadar yakınlaşmasa, ABD’nin ‘demokrasi’ kavramı çevresinde kurguladığı başta da Çin’le arasındaki büyük güçler rekabetinde Washington’a daha yakın dursa idi, hemen hemen aynı anti-demokratik uygulamalara rağmen o masada kendine yer bulamaz mıydı? Çok da emin olmayalım. Hindistan’la Brezilya’nın davetliler arasında olması bu konuda bir fikir veriyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın zirveyle ilgili internet sayfasının girişinde Biden’ın “Demokrasi kendiliğinden, kazara gelmez. Onun için savaşmak, demokrasiyi güçlendirmek ve yenilemek gerekir.” sözü var. Demokrasinin elden kayıp gitmesi korkusunun Trump döneminde yaşananlar olduğu herkesin malumu. Amerika’ya göre demokrasinin karşı karşıya olduğu tehditlerin başında zayıf devletler, hukukun üstünlüğünün erozyona uğraması, eşitsizlik ve yolsuzluk geliyor. Liberal demokrasi mevcut haliyle artık toplumların korkularını dindirmiyor. Dijital iletişim ortamı ise otoriter eğilimlerin ve dezenformasyonun yayılmasına hizmet ediyor. Bu sorunların çözümü için de demokratik ülkelerin bir araya gelmesi gerekiyor.

İnsanın aklına ister istemez Arap Baharı’nda onurları için sokağa dökülen insanlara sırtını dönen Amerika geliyor. Şans bu ya, Biden’ın da Başkan Yardımcısı olduğu dönem. Eğer o gün Amerika önceliğini, askeri analizler ve kendince tanımladığı ‘terörle mücadele ve İsrail’in güvenliği’ bağlamında değerlendirmeseydi muhtemelen bu zirvenin davetli listesi daha uzun olurdu.

Son tahlilde, ABD’nin son 20 yılda demokratik süreçlere, kendi söyleminin tersine destek çıkmadığı ve kendi çıkarını ‘değer’lerin üzerinde tuttuğu bir vakıa. Ama Soğuk Savaş’ta olduğu gibi güvenlik öncelikleri ile her türlü baskıcı rejime kucak açılan bir sistemle, sistemsizliğin de imkân tanıdığı boşlukta yükselen otoriter eğilimler ve ‘demokrasi’ kavramı üzerinden özellikle Çin’in dengelendiği bir dönem arasında tercih yapmak gerekse sonuncusu daha çekici duruyor.

Çin’le insan hakları, demokrasi, ortak kalkınma, insan onuru ya da ortak gelecek tasavvuru konusunda asgari müşterekte buluşmak cari şartlarda imkânsız. Üstelik Pekin’in üçüncü ülkeleri ve kendi vatandaşlarını baskı altına alma konusunda en kötüsüne rahmet okuttuğu bir çerçevede kimse de Çin-Rus propagandasını anti-emperyalizm olarak kodlamazsa ayrıca iyi olur.

Washington’un yapmak istediği, bu zirve ve arkasından ilan edilecek eylem planları ve bir yıl içerisinde test edilecek kriterlerle daha açık, daha şeffaf, stratejik yolsuzluk ve kara para aklama üzerinden küresel ekonomik sistemin arkasından dolanılmadığı bir yapı kurmak. Bunun için de ‘demokrasi’ Soğuk Savaş’tan bu yana sistemsizlik krizi yaşayan dünyaya yeni bir kampta toplanmanın çerçevesini sunuyor.

Türkiye’nin zirveye davet edilmemiş olması, Türkiye’nin kendi içindeki demokrasi problemlerinin ötesinde yeni jeopolitik kurguda nereye oturduğu ile ilgili. Önümüzdeki günlerde Ankara’dan zirveyi küçümseyen, davet edilmemeye tepki gösteren açıklamalar gelirse şaşırmamak gerek. Ancak demokrasi ile birlikte son yılların yükselen başlığı ‘iklim’ konusundaki zirveye ‘makam arabalarımızı almadılar’ gerekçesi ile katılmayan bir bakışın önceliğinin içerik olmadığı da sır değil.

Son söz. Başkentteki aktörlerin son 20 yılını bilenler, dışarda kalmanın getirdiği tedirginliği okumakta zorlanmayacaktır.

YORUMLAR (27)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
27 Yorum