Ekrandan devlet yönetmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sadece Türkiye siyasetinde değil dünyada da toplumla doğrudan ilişki kurarak ülkeyi yönetmeyi, talimatları mikrofon başında vermeyi en sık ve en etkili kullanan liderlerden biri. Öyle ki kimi zaman bu talimatları uygulayacak olanlar bile talimatın detaylarını ancak televizyon programından sonra öğrenebiliyor.

Örnek vermek gerekirse milyonlarca öğrenciyi ve ailelerini yakından ilgilendiren bir sınav sistemi bir akşam televizyon yayınında üstelik tüm hazırlıklar mevcut sisteme göre yapılmışken bir anda değişmişti.

Mesela ben TEOG olayını istemiyorum ve bunu da artık yanlış buluyorum. TEOG’un kaldırılması lazım. Biz TEOG’la mı geldik? Ne TEOG vardı, ne bir şey vardı. Okursun, sene içinde notların bellidir, bu notlarınla beraber yürürsün.”

Sınavın kaldırılma gerekçesi de Cumhurbaşkanı’nın bu sistemle büyümemiş olması idi.

Aslında en fazla bakanların açıklayacağı, hatta kimi zaman Anadolu Ajansı’na iletilen bir not, internet sitesine konulan bir metinle her yıl açıklanan bilgiler de devletin en tepesinden ilan edilmeye başlandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; hububat fiyatlarını, “Toprak Mahsulleri Ofisinin geçen yıl ton başına 1650 lira olan sert ekmeklik buğday alım fiyatını 2 bin 250 liraya, geçen yıl ton başına 1275 lira olan arpa alım fiyatını da 1750 liraya” yükseltildiğini, “Bakliyat alım fiyatlarının ise ton başına kırmızı mercimekte 5 bin lira, yeşil mercimekte 4 bin 150 lira, nohutta ise 4 bin 50 lira olarak” belirlendiğini kendisi ilan etti.

Sınır ötesi harekatlarda hazırlık ve uygulama aşamalarının önemli gizlilik içermesi işin tabiatı gereği bir zorunluluk. Bu gizlilik birçok güvenlik mensubunun ve kimi zaman operasyon alanındaki sivillerin yaşamını korumak için elzem iken ‘bir gece ansızın’ operasyon yapılabileceğini yine Cumhurbaşkanı açıkladı.

Yabancı devletlerle ilişkilerin tamiri, yıkımı, yürütülmesi de kimi zaman zeytin dalı kimi zaman tehdit içeren açıklamalarla gerçekleşir oldu.

Bu tarzın en son örneğini salı akşamı TRT’de canlı yayında ekonomide gördük.

Bugün Merkez Bankası başkanımla da görüştüm. Bizim faizleri, faiz yükünü düşürmemiz şart. Temmuz ağustos gibi olacak ki biz yatırımların üzerinden faizi kaldırırsak, maliyet enflasyonunu tetikleyen faiz olduğu için rahatlamış olacağız.”

Devlet ve hükümet başkanlarının önemli kararları kamuoyuna kendilerinin duyurmak istemeleri bir yere kadar anlaşılabilir bir tercih. Açıklamanın etki gücünü artırmak, mümkün olan en geniş kesime iktidarın mesajını iletmek, aktörün gücünü çarpan etkisi olarak kullanmak, bunların hepsi anlaşılabilir hususlar.

Ancak bugün Türkiye’de karşımıza çıkan iletişimin ve açıklamanın kendisinin ve tarzının artık bizatihî siyasetin içeriğinin; politikayı üreten, hazırlayan siyasi ve bürokratik kurumsal kapasitenin önüne geçmiş olmasıdır.

İletişim Başkanlığı’nın ağırlığının diğer köklü kurumlarla yarışır hale gelmesi hatta çoğu kurumu gölgesinde bırakması, İletişim Başkanı’nın Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında sürekli bulunması bu yaklaşımın devlet yönetiminde kazandığı anormal ağırlığın kurumsal yansıması aynı zamanda.

Ülke idaresinde yazılı kültürün yerini sözlü kültürün alması aslında insanlık tarihinin normal akışının tersine bir geri dönüşü de simgeliyor. Özellikle pandemi döneminde yazılı genelgeler, talimatlar, yönetmelikler ile idare edilmesi gereken bir süreç; aşı, kapanma-açılma periyotları konuşmalarla, basın toplantılarındaki soru-cevaplarla yürütülmeye başlandı.

Geldiğimiz nokta, tüm yetki ve sorumluluğun aşırı merkezileşmesinin sonucunda asırlara dayanması ile iftihar ettiğimiz devlet kültürünün ve kapasitesinin damla damla erimesi ve yerini kişi kültüne bırakması.

Bir işletmenin açık ya da kapalı olacağına dair emniyet görevlisi muhatabını uyarırken işletme sahibi ‘talimatın kaynağını’ sorduğunda kamu görevlisinin cevabı ‘televizyonda açıklandı işte’ şeklindeydi.

Yazılı kültürün ve yönetim sürecinin en önemli amacı hazırlık sürecinde yaşanacak detaylı filtre ve kontrol mekanizmaları ile ikincil maliyetleri minimuma indirmek ve aynı zaman ilerde geri dönüp devlet kayıtlarında bulabileceğiniz bir arşivinizin oluşması. Yazılı talimatla çalışma alışkanlığındaki bürokrasi geleneğimizde artık birçok süreçte istim arkadan geliyor. Çünkü her an konuşma sırasında içerik, amaç, kapsam değişebilir.

Bu tarz Türkiye’nin yönetilme kapasitesini derinden sarsıyor ve geri dönülmez hatalara kapı açıyor. Bırakın 84 milyonluk bir ülkeyi, ortalama büyüklükteki bir sanayi kuruluşunun birçok iç düzenlemesi var iken, ‘sözün kanun olması’ tamiri kısa vadede mümkün olmayacak bir kapasite ve kurumsal kültür kaybına neden oluyor.

Politikalara müdahale etme, olası insani hataları, eksiklikleri giderme, son karar merciine uzman olduğu konularda uyarı, telkin ve tavsiyelerde bulunma kabiliyetini yitiren bürokratik ve siyasi kadrolar ise zaman içinde tümüyle yetersiz ve etkisiz bir konuma sürükleniyor.

Bu ‘hızlı karar almanın’, ‘güçlü liderliğin’, kararların bir kişinin ‘iki dudağı arasında olmasının’ dünkü maliyeti sadece dış borçlar üzerinde 90 milyar Türk Lirası idi.

Ülke yönetiminin tek başına sözün gücüne, iletişime, iktidar gösterisine bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu biz ‘bir kez daha’ gördük.

Kabul olmayacak duaya amin demek sayılmayacak ise inşallah son olur.

YORUMLAR (11)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
11 Yorum