Hasan Saltık, bir yüzleşmenin hikâyesi

Yazıya yazmak için bilgisayarın başına geçtiğimde önce Kalan müziğin sayfasına girdim. Albümleri tıkladım. Sonu gelmeyen bir hazinenin sayfaları arasında dolaştım. Çıkan albümlerin çoğuna yabancı olmasam da bilmediklerim duyduklarımın, dinlediklerimin fersah fersah ötesinde.

Bir internet sitesi, KALAN müziğin kurucusu, sahibi Hasan Saltık’ın vefatını “Türkiye’deki müzikal zenginliği dünyaya tanıtan Hasan Saltık ...” cümlesi ile duyurmuş.

Okuyunca içimden geçen ilk cümle “Türkiye’deki müzikal zenginliği Türkiyelilere duyurdu deseydik ya” oldu.

Saltık’ın yaptıklarının müzikal kalitesi, kaybolmuş eserleri hayata döndürmesi, Kalan olmasa bir köşede unutulup gidecek hazinelerin topluma mal edilmesi bilenlerin uzun uzun anlatması gereken hususlar.

Beni etkileyen Kalan’ın aynı ülkede, aynı şehirde, mahallede, sokakta yaşayıp da birbirinin sevindiğinde nasıl sevindiğini, üzüldüğünde nasıl üzüldüğünü, iyi ve kötü günde ne dinlediğini, ne söylediğini bilmeyen milyonları birbirine tanıştırması idi.

Tuncelili bir Alevi dedesinin “Eşrefoğlu al haberi/Bahçe biziz gül bizdedir/Biz de Mevla’nın kuluyuz/Yetmiş iki dil bizdedir” dizeleri kendisinden haberi olmayan bir dünyaya ‘bizi de yok saymayın’ çağrısı idi. Hasan Saltık olmasa, Anadolu’nun kayıp şarkılarında bu hisler dile gelmese nasıl bilecektik?

Ermeni Gomidas’ın Kütahya’dan derlediği sadece Ermenice değil Kürtçe ve Türkçe türküleri Cemal Reşit Rey’de düzenlediği bir gecede dinletmese kim bulup çıkaracaktı?

Balkanlardan göçenlerin kaçı bugün bile, Hasan Saltık’ın bulup çıkardığı Kürtçe dengbejlerde yaşadıkları acılara Kürtçe ağıtlar yakıldığını bilir ki?

Kafkas ezgilerinin o hareketli ritimlerinin içinde saklı hem acıyı, hem dik duruşu damıtıp getirmiş olmasının hakkı nasıl ödenir?

İstanbul’un taş plaklara sıkışıp kalan estetiğinin tozunu alıp tüm mahallelere kim mal edecekti?

Tek başına yurduna küskün Neşet Ertaş’ı memleketine getirebilmiş olması bile onun bu toprakların yarıklarla örülü dokusuna sürdüğü merhemlerden biriydi.

Birbirine söylemde düşman olup Hasan Saltık’ın sözleri ile ‘aynı türkülere ağlayan halklar’ olduğumuzu görmemiz için daha ne kadar geçmesi gerekir kim bilir?

Yüzleşme okumayla, tartışmayla, entelektüel cesaretle olmaz ki sadece.

Edebiyatla, müzikle, sanatla gerçekleşen yüzleşme; fikir planında yaşanacakların ya temeli olur, onu hazırlar ya da çoğunlukla da acı verici tecrübenin sonunda yaralara merhem olur.

Kabul etmek hatta duymak istemediğimiz geçmişi içinde saklayan ve kulaklarımızın kaçamadığı türküler gün gelir ağır ağır geçmişin acılarından ortak bir duygu çıkarır. Belki o zaman yaşanan acıların sadece bir ırka, bir mezhebe, bir bölgeye, şehre ait olmadığını daha rahat görürüz.

Zaferlerin, sevinçlerin ve düğünlerin de tek başına olmadığını olamadığını anlatan türküler, şarkılar tarih kitaplarının anlatamadığını fısıldar kulaklarımıza.

Hasan Saltık kendimizle, geçmişimizle, komşularımızla yüzleşmenin adıydı bir yerde.

Saltık’ın vefatı bize müzisyenlerin, sanatçıların pandemi zamanı yok sayılmalarının ne kadar büyük bir duyarsızlık olduğunu da hatırlatan bir uyarı olsun.

Cumartesi günü vaktiniz var ise kimin göçüp gittiğini görmek, hatıralara dalmak isterseniz Saltık’ın dünyasına, yüzleşme hikayesine buyurun.

Apple: https://music.apple.com/tr/curator/kalan-müzik/1093154704?l=tr

Spotify: https://open.spotify.com/user/h3x6iki58mvasdc2nzpkpj8ep?si=95d206be20e847c8&nd=1

Youtube: https://youtube.com/c/kalanmusicofficial


YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum