İmamoğlu’nun çıkışı
Siyasi tarih genelde eylemlerle, kongrelerle, seçimlerle yazılan bir alan. Nadiren manifestolar, kitaplar, makaleler olayların akışını değiştirir. O da yazıyı takip eden eylemler, satırlardaki ifadeleri ete kemiğe büründürüyorsa.
Bunun yakın tarihteki en önemli örneklerinden biri, Angela Merkel’in Hristiyan Demokratlar’da Kohl dönemini bitirme çağrısı yapan ya da bittiğini ilan eden makalesidir.
Merkel’i siyasete sokan, bir dönem Alman siyasetin en önemli figürü Helmut Kohl idi. Hiçbir siyasi tecrübesi yokken bir parti toplantısında Kohl’le başlayan tanışıklık Merkel’in önünü açtı. Merkel’e bakanlık koltuğunu veren, onu aktör yapan Kohl idi.
Almanya’nın Bismarck’tan sonraki en uzun süreli Şansölyesi Kohl önce seçimleri kaybetti, sonra da bağış skandalı ile sarsıldı.
Kendisini siyasete sokan isimle partisinin yollarını ayırması gerektiğini anlayan Merkel de 22 Aralık 1999’da Frankfurter Allgemeine gazetesinde sürpriz bir makale yazarak Kohl döneminin artık kapandığını ve yeni bir dönemin başlaması gerektiğini ilan etti. Sonra da Almanya’da Merkel dönemi geldi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dün Gazete Oksijen’deki makalesi bir gün önceden ‘sürpriz makale’ olarak tanıtılmaya başlanınca insanın aklına siyasal konjonktürdeki benzerliklerin de etkisi ile Merkel geliyor.
İmamoğlu’nun yazısında seçilen kollarını sıvayan fotoğrafı da aslında amaca işaret ediyor. Yeni bir yola çıkan İmamoğlu’nun çıktığı yolu açıklıyor.
Türkiye’de benzer çıkışların genel problemi tam olarak söylenmesi gerekenleri ifade edememesi. İmamoğlu’nun CHP’deki yenilik çabalarında en çok eleştirilen tarafı da bir türlü netleşememesi zaten.
En sonda söylenecek olanı başta söylersek bu makale de bunu tam olarak yerine getirememiş.
Bir yanda beklenenden, ya da benim beklendiğimden daha net bir yazı. Türkiye’de Kürt ve Alevi sorunlarından kesin bir dille bahseden, lider oligarşisine karşı çıkan, kaybedenin gitmesi gerektiğini ifade eden satırlar var.
Türkiye’de kesif hukuk açığına karşı belki de en fazla ihtiyaç duyulan radikal bir demokrasi çağrısı “cesur demokrasi – cesur liderlik” tanımlamasıyla belirtilmiş. “…hayallerimizi ön kabullerle, önyargılarla sınırlamayacağız.” ifadesi de önemli.
Muhalefetin toplumdaki değişim talebini karşılayamadığının açık şekilde belirtilmesi yüzde 48’den bir zafer çıkarmaya çalışılmasına karşı doğru bir yaklaşım.
İkinci yüzyıl da aslında Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümüne oturan bir tanımlama. Uzun zamandır buna dair çok toplantı yapıldı. Ama ne bu toplantılar ne Erdoğan’ın Türkiye Yüzyılı, ‘ikinci yüzyıl’ın içini dolduramadı.
Yazının bir handikapı Covid’den yerel yönetimlere, küresel ısınmadan yükselen otoriterliğe, Taksim Meydanı’nın tasarlanmasına kadar çok fazla konuya eklektik bir tarzda yaklaşması. Birçok şey söylemek istediğinizde asıl söylemek istediğinizin arada kaybolması riski burada da duruyor. Yazıda çok konu var ama İmamoğlu’nun tam olarak ne yapacağı yok.
Öte yandan Kürt ve Alevi sorunlarının tam da cumhuriyetin kurucusu CHP’nin cumhuriyeti kurarken yaptığı yanlışlarla şekillendiğini görmek gerekiyor.
Türkiye’yi yenilemek iddiası çok güçlü, yerinde ve zamanında. Bunu CHP çatısı altında yapmak ise daha da iddialı ve daha zor.
Sorun sadece CHP’nin ya da İmamoğlu’nun değil. Sorun Türk siyasetinin demokratik olarak ülkenin sorunlarını içselleştirme ve çözüm üretme kapasitesini kaybetmesi.
AK Parti; kimlik siyaseti, Erdoğan’ın kişisel kültü, rant ekonomisi, küresel konumlanma esneklikleri ile sürdürülebilir bir kriz ve seçimli otokrasi vadediyor. An itibariyle, muhalefetteki savrulmanın da etkisi ile yenilenme umudunu çok zayıf da olsa kabine ve bürokrasideki yeni yüzü ile bir tek AK Parti sunuyor. Ama eksileri çok fazla.
Türkiye’nin keskin sorunlarına MHP, bırakın çözüm üretmeyi sadece derinleştirme potansiyeli taşıyor.
İYİ Parti merkez sağa oturmayı beklerken yaşadığı iç gerilimler, kurucu kimliğinin zayıflığı, konjonktürel yükselişi kalıcılığa çevirmedeki yetersizliği ve millet ittifakındaki sıkışmışlığın maliyetini üzerinden atamamış olması ile yeni bir çıkıştan uzak duruyor.
Yeni kurulan partilerin; programları ve söylemlerindeki demokratik çıkışlarına rağmen birleşememe sendromundan ve ittifak dinamiklerini yönetememekten yeni bir damar yakalama ihtimalleri en azından şimdilik güçlü değil. Ama hangi kampta olursa olsun bir yenilenme ya da çıkışa katkıda bulunma şansları var.
İmamoğlu’nun partilerde lider hegemonyasının altını çizmesi doğru. İmamoğlu’nun tam da bu nedenle çevresinde siyasal bir kadro oluşturması gerekiyor. AK Parti başta böyle idi. Erdoğan en öndeki figürdü ama çevresindeki isimlerin çoğunun neredeyse onun kadar ağırlığı vardı. Gül ve Arınç’ın dışında da kritik siyasal figürler bulunuyordu.
Hülasa İmamoğlu bir yola çıkmaya kararlı. Bunun da hem zihinsel hem pratik hazırlıkları ile uğraşıyor. Ama bazen zaman size istediğiniz süreyi tanımayabilir.