Muhalefet iktidar gibi davranacak mı?

Anketler iktidar ittifakının çok hızlı olmasa da istikrarlı bir erime içinde olduğuna işaret ediyor.

Son rakamlara göre kararsızlar dağıtıldıktan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın desteği yüzde 40’ın altına düşmüş durumda. Cumhur İttifakı’nın oy oranı ise yüzde 45’in altında. Bu rakamlar araştırma şirketlerinin hata paylarını ve konjonktürel oynamaları aşan bir erimeye işaret ediyor.

En az bu veriler kadar önemli olanı da Erdoğan’ın kadınlarda, düşük gelirli kesimde sürekli bir oy kaybı yaşaması ki bu da trendin gündeme bağlı olmayan yapısal bir dinamik tarafından şekillendirildiğini ortaya koyuyor.

Dolayısıyla muhalefet partileri ilk kez olası bir seçimde iktidar olmaya yakınlar. Elbette önümüzde bir yıldan uzun süre olması, Erdoğan’ın son Diyarbakır ziyaretindekine benzer sürpriz hamlelerle seçmenlerin oylarını etkileyebilme potansiyelinin yüksekliği, muhalefetin son Afganistan tartışmalarında olduğu gibi muhafazakâr kitleyi yeniden eski yerinde sabitleyebilecek ideolojik çıkmazlardan kurtulamaması ve sair unsurları göz ardı etmemek gerekiyor.

Tüm bunlara rağmen hala son 20 yıl içerisinde, iktidar değişikliğinin en muhtemel göründüğü süreçten geçiyoruz. Bu durumda muhalefetten artık daha iktidar namzeti bir duruş ile hareket etmesi beklenir.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberinde İYİ Parti lideri Meral Akşener son dönemde bunun örneklerini veriyorlar.

Kanal İstanbul’da ihaleye girecek firmalara çevreye ve doğaya verilecek geri dönüşsüz hasarları da gerekçe göstererek para ödemeyeceklerini söylemesi Kılıçdaroğlu’nun bu çerçevedeki ilk ve önemli çıkışı idi. Aslında Kılıçdaroğlu bu hamlesi ile muhalefette olmasına rağmen ‘müstakbel iktidar partisi’ gücünü kullandı. Eğer anketler ve genel trend Türkiye’de bir yönetim değişikliği ihtimalini işaret etmese idi bu çıkış da anlamsız ve cılız bir muhalif hamle olarak kaybolur giderdi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin bu adımını ciddiye aldığı için ‘söke söke alırlar, tahkim var’ cevabını vermek zorunda kaldı.

Kamu yatırımlarına dair önemli tespitlerde bulunan Uğur Emek Hoca’nın hem Karar’daki köşesinde hem perspektif.online’daki mülakatında verdiği bilgilere göre yapılan bir anlaşmadan dönmek öyle kolay değil. Ama bu Kılıçdaroğlu’nun muhtemel bir sandık gücünü politikaya tahvil ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

Millet İttifakı’nın iktidar olma ihtimalinden devşirdiği gücü devreye soktuğu ikinci başlık ise mülteci ve Suriyeliler meselesi oldu. Bu sefer de Kılıçdaroğlu ve Akşener kısa sürede Türkiye’deki yabancıların ülkelerine gönderileceğini belirterek birincisinde olduğu gibi uygulanabilirliği tartışmalı ama sokakta karşılığı olan bir söylem kullandılar. Bu stratejinin son örneği ise yine mülteciler konusunda her iki genel başkanın yabancı hükümet başkanlarını etiketleyerek İngilizce olarak Türkiye’nin Afgan göçmenler için bir ara durak olmayacağını ve Erdoğan ile yapılan ya da yapılacak pazarlıkları kabul etmediklerini uyarıcı bir dille ifade ettikleri mesajları oldu.

Erdoğan; kendisini sevsin sevmesin alternatifsiz olduğu düşünüldüğü, yakın vadede değişmesi de beklenmediği için yabancı liderlerle uzun vadeli ilişkiler geliştirebiliyordu. Muhalefet liderlerinin dışa dönük tavırları Erdoğan’ın bu anlamda altını boşaltıyor. Bu trend devam ettiğinde yabancı devlet adamlarının seçimleri görmeden Erdoğan ile uzun vadeli angajmanlara girmemesi beklenebilir.

Bu üç örnekte de muhalefet muhtemel iktidar adayı gibi değil ‘ilanihaye muhalefette kalacak büyük partiler’ psikolojisi ile hareket ediyor. Türkiye’ye ve dünyaya ‘ne yapmayacakları’, ‘ne yaptırmayacakları’, ‘neye izin vermeyecekleri’ üzerinden değil alternatif politika önerileri ile mesaj vermeleri asıl ihtiyaç.

Mevcut iktidarın dış politika adımlarını eleştirmek ve bunları değiştireceğini ifade etmek ne kadar normalse yerine ne konulacağını belirtmek de o kadar temel bir gereklilik. Günün sonunda muhalefet de gerek uluslararası itibarı istedikleri noktaya getirmek, gerek yabancı yatırımlar için Türkiye’yi yeniden cazip kılmak, gerekse de göçmen sorununda ortak bir yol bulmak için başta Avrupa olmak üzere dünya liderleri ile oturup konuşmak zorunda kalacak.

Birlikte yapılabilecekler üzerinden çözüm önerilerini değil kavga söylemini hem içerde hem de dış politikada hâkim kılmanın bir anlamı yok. Eğer Türkiye’de gerçekten bir iktidar değişikliği ihtimali varsa o zaman muhalefet de kendini şimdiden anlamlı ve pozitif gündem oluşturma psikolojisine hazırlasa iyi olur.

‘Yeter ki iktidar değişsin de gerisine sonra bakarız’ bir strateji değil.

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum