Muhalefetin göçmen planı…

İktidara Suriyeliler hakkında getirilen en temel eleştiri, kendi içinde tutarlı, uygulanabilir, hem göçmenler/sığınmacılar hem de Türkiye için anlamlı vizyoner bir planının olmaması.
Vaka şu ki, eğer iktidarın böyle bir planı varsa bile bunu paylaşmak, karşılıklı görüşmelerle geliştirmek, paydaşlarla birlikte olgunlaştırmak ve topluma anlatmak gibi bir derdi olmadığı için haberdar değiliz.

Bu algıyı besleyecek veri çok elimizde. Vatandaşlığın para karşılığında kolaylıkla verilebilen bir meta haline getirilmesi tek başına yeterli.

Türkiye’ye yasal yollardan gelip yerleşmeyi 250 bin dolarlık vatandaşlık piyasasına, 250 bin dolar etmeyen yerlerin resmî belgelerde vatandaşlığa yetecek miktarda gösterilmesine, başka Avrupa ülkeleri daha yüksek rakamlarla önce ikamet verip sonra eğer uygun görürse vatandaşlık verirken Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını doğrudan ‘bastır parayı al pasaportu’ noktasına gelmesine indirgemek yeterince onur kırıcı zaten. Türkiye’den para ile pasaport alanların bir kısmı da bu ülkenin vatandaşı olmayı kıymetli bulmayıp bu pasaportla başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin kapısını zorlamak amacında ise ortada büyük bir problem var demektir.

Ellerindeki pasaport işlevsiz kaldığı için bunu eleştiren gençleri göz altına alıp sonra yabancı televizyonlarda Türkiye pasaportunun reklam bantlarına düşmesine ses çıkarmamak devleti şirket gibi yönetmenin geldiği nokta olsa gerek.

Başta Suriye olmak üzere savaşın hakim olduğu ve ekonomik geri kalmış bölgelerden kaynaklanan düzensiz ya da yasadışı göç konusunu da üç temel başlıkta değerlendirebiliriz. Öncelikle, her göç meselesinin arkasında göçün kaynağındaki ana probleme insanları yerinden eden sebeplere bakmak gerekli. Göçe sebep olan savaşlar ya da çevre ülkelerdeki ekonomik geri kalmışlık konusunda Türkiye’nin elindeki imkanlar ve sorunu kaynağında çözme kapasitesi doğal olarak sınırlı. İkinci mesele ise kapınıza gelenleri kabul edip etmeme durumu. Uçak, helikopter ve varil bombası seslerini duyacağınız kadar yakınınıza gelmiş bir krizde sınıra yığılan yüzbinleri kendinizi nasıl tanımlıyorsanız tanımlayın geri çeviremezsiniz. Uluslararası hukuk da, komşuluk geçmişi de, din kardeşliği de, etnik akrabalık da hiç biri değilse insanlık da buna müsaade etmez. Ayrıca tümüyle duygu ve değerden bağımsız reel politik analizler de böyle bir politikayı sürdürülebilir görmez. Göçü yönetebilirsiniz ama tümüyle kesemezsiniz.

Üçüncü mesele ülkeye gelen sığınmacıların durumu. Başta belli bir seviyeye kadar Türkiye hem gelenleri kamplarda tutmayı başardı hem de gelişleri elinden geldiğince kontrol etti. Ancak belli sınır aşılıp göçmenler kamplardan illere rastgele dağılmaya başladığında ve Halep’in düşmesi ile bir anda sığınmacı sayısı bir milyon artınca Ankara aciz kaldı. Sonra da bu süreci yönetecek tutarlı bir politika geliştirilmedi.

Muhalefet bu eleştirilerinde haklı.

Peki bu eleştirileri getiren muhalefetin kendisinin bir göçmen, sığınmacı planı var mı? Ya da Beşar Esad ile görüşüp göndermenin, içtikleri suya on kat zam yapmanın, park-bahçelerden kovmanın ötesine geçen bir yaklaşım gördük mü?

Türkiye’deki ekonomik krizin, orman yangınlarının, su baskınlarının, yüksek faizin, Merkez Bankasının döviz rezervinin eksiye düşmesinin, pandemide uzun süre aşı bulunamamasının, en başta iktidarın maske dağıtamamasının, okulların kapalı kalmasının, başkanlık sistemine geçilmesinin, 15 Temmuz darbe girişiminin ve ona giden yolların hasılı şu an yaşadığımız sorunların sebebi göçmenler, sığınmacılar, Suriyeliler adını ne koyarsanız koyun muhacirler değil.

Ortada yapısal sorunlar varken ve yapısal sorunlar çözülebildiğinde göçmen meselesi de tüm ağırlığına ve maliyetine rağmen yönetilebilir hale gelecek iken hedefe göçmenleri koymak derde deva değil.

İktidarın ülkeyi yönetmekte uzun süredir kullandığı popülizm politikasının karşılığı da karşı popülizm değil.

İktidarı Türkiye’yi getirdiği yer, vizyon yokluğu, hemen her konuda sebep olduğu kapasite daralması nedeniyle sonuna kadar eleştirmek gayet yerinde. Ancak muhalefet partileri sığınmacıları bir nefret objesine getirirken Erdoğan’ın “iktidarda olduğumuz sürece bize sığınan Allah’ın kullarını biz katillerin kucağına atmayız.” sözü önemli bir çıpayı temsil ediyor.

Türkiye’de Suriyelilerden ve diğer göçmenlerden rahatsız olabilirsiniz. Kaldı ki bu konuda iktidar seçmenini de kapsayan ortak bir kanaatin olduğu de gerçek. AK Partililer dahil tüm seçmen kesimleri ya hemen şimdi ya da savaş bitince Suriyelilerin geri gönderilmesini istiyor. Ancak içinden geçilen bir gerilim sürecinde bu gerilimi yönetmek yerine bunun üzerinden oy devşirmeye kalkılacaksa bunun maliyeti orta ve uzun vadede tüm kesimlere çıkar.

YORUMLAR (33)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
33 Yorum